Halı sahada orta yaşlı adamlar topu aralarında döndürerek ısınıyorlardı. Kalede diğerlerine göre daha göbekli olanı kollarını kovuşturmuş direğe yaslanmıştı. Öfke dolu bakışları keyifle ısınanların üzerinde geziyordu. Kararlılıkla:
“Bu
sefer yeter!”
Eldivenlerini
çıkarıp attı. Hızlı adımlarla orta sahaya yürüdü. Üzerinde ‘Ahmet 2’ yazan
tişörtlü adam top çevirenleri azarlıyor, yanına çağırdıklarına taktik
anlatıyordu.
Adımları
sıklaştı. Gözleri Ahmet'te, mırıldanarak kendi kendine tekrarlıyordu:
“Kalede
olmaktan bıktım. Gol atmak istiyorum.”
Ahmet’in
arkasında durup omzuna dokundu. Ahmet hızla dönünce bir adım geri çekildi.
Ahmet’in yüzü kızarmış burnundan soluyordu.
“Faruk,
aslanım hayırdır.”
Ahmet,
Faruk’un kısık gözlerini, büzüşmüş ağzını fark edince gelişinin hayra alamet
olmadığını anlayıp birden gülümsedi. Söyleyecekleri Faruk’un içinde kaldı.
“Hadi
Aslan dön kaleye. Sensiz olmaz.”
Faruk
ağzı kulaklarında koşar adım kaleye döndü.
Faruk
ofis sandalyesinde her sağa sola döndüğünde ‘ah, uh’ diye acıyla inliyordu.
Çaprazındaki açık ofis odasından seslenildi.
“Aslanlar
inlemez, kükrer. Harrrr!”
Kükremenin
bitmesiyle kahkahaların yükselmesi bir oldu. Faruk ‘ya sabır’ çekti. Kendi
kendine omuzlarını ovarken arkasından bir çift kadın eli uzanıp omuzlarını
yavaş yavaş ovmaya koyuldu. Faruk tedirgin, sağa sola dikkat kesildi.
“Yapma
Melis, gören olacak.”
Kadın
işveli, ovmayı bırakıp masaya yaslandı.
“Ne
olmuş yani nişanlım değil misin!”
Faruk
halinden bezgin:
“Dün
akşam gol yemedim ama…”
Melis
suratını asıp Faruk’un lafını kesti:
“Gol
yemedin ama kokteyle beni yalnız gönderdin.”
Faruk
yediği haltın farkında, kıp kırmızı oldu. Söyleyecek bir şey bulamıyor,
kıvranıyordu. Melisin gözünde balıkçıların kayığa attıkları balıkların
çırpınışları canlanınca:
“Bu
akşam iş çıkışı sinemaya götürürsen…”
Faruk’un
nefesi kesildi. Dili damağı kurudu. Kravatını gevşetti.
“Şey
bu akşam… Final var…”
Melis
hiddetle masadan kalktı. Mavi göz bebeklerinin çevresi kızarmıştı. Faruk o
gözlerde geleceğini gördü. Kalede top yığınlarının altında yaşlı bedeni
eziliyordu. Melis arkasını dönmüş giderken Faruk yerinden fırladı. Gözleri
yaşlı sesi ağlamaklı:
“Dur
dinle kara gözlüm gitme. Yapma bana küsme. Sinemaya gidelim, deli gibi muhtacım
sevgine”
Melis
gülümseyerek döndü:
“Kara
değil mavi olacak. Şapşal!”
Faruk
derin bir soluk verirken çaprazındaki açık ofis odasından seslenildi:
“Finalll!”
Faruk
oldukça kararlı, yumruklarını havaya kaldırıp salladı:
“Gol atmak istiyorum artık, gol!”