Mavi badanalı gecekondu evinin camı çerçevesi içeriden dışarı fırlatılan vazoyla aşağıya indi. Nefret dolu kadın haykırışı duyuldu. “Allah belanı versin Sait!” Kapı çarpılarak açıldı. Bir elinde valizi diğerinde ufak çocuğu kadın fırlayıp çıktı. Evin önünden hızlı adımlarla yürürken durup kırık camdan içeri doğru “Gerçekçi yazıyormuş. Terkedildiğini de yazarsın.” Çocuk ağzından alev saçan kadına hüzün dolu gözlerle bakıyordu. “Anne, gitmeyelim. Babamı seviyorum.” Şimşek çakan gözler çocuğa çevrildi. “Baaşşllaarrıımm bbaabbaannaa!!” Kadın sürüklercesine çocuğu çeke çeke yürütüp sokakta kayboldu. Evin yan sokağından başıboş köpek çıkıp evin önüne geldi. Duvarı koklayıp arka ayağını kaldırdı. İşini bitirip açık kapıdan eve girdi. Çekyatların karşılıklı yerleştirildiği salonun ortasından yemek masasına yürüyüp sandalyede oturan adamın ayakucuna uzandı. Adam hızla yazıyordu. Çizgisiz kâğıtta satırlar intizamlıydı. Sayfanın sonuna geldi. Birkaç defa okuyup diğer kâğıtların üzerine bıraktı. Ayaklandı. Çevresine baktı. “Neredesin?” Önüne baktığında gülümsedi. “Buradasın.” Evrak çantasını açıp kâğıtları özenle yerleştirip fermuarını çekti. Telaşla evden çıkarken köpek masa altından havladı. Adam sese doğru eğildi. “Hangi ara geldin.” Mutfağa koşturdu. Eli dolu döndü. Sulu ekmek parçasını köpeğe gösterdi. Çantasını alıp beraber çıktılar. Ekmeği duvar dibine bırakıp sokağı hızlı adımlarla geçmeye koyuldu. Başı önde çantasına sarılmıştı. Kahve önünden geçerken masalardan birinden seslenildi. “Sait abi iki dakika bakar mısın?” Sait aniden durup kahveye girdi. Gençten bir delikanlı ayağa kalktı. Sait masasına oturdu. Genç elini kaldırıp çaycıya ‘iki’ işareti yaptı. “Sait abi, gel inat etme. Başla bizim gazetede.” Sait çantasını yere bırakacak oldu, vazgeçti. Çaycı çayları bırakırken Sait “Romanın sonlarına geldim. İnşallah.” Genç şekeri karıştırıyordu. “Haber yazarsın, para girer cebine.” Sait sıkıntıyla alnını ovdu. Çayından bir fırt çekti. “İnşallah,” deyip kalktı.
Ay
ışığı ağaçların gölgelerini gecekonduların üzerine düşürmüş yarasalar sokağa
dalıp çıkıyordu. İhtiyar adam kahveden söylene söylene çıktı. Çaycı gençlerin
kâğıt oynadığı masaya yanaştı. İhtiyarın arkasından bakarken “Sait’in eve bomba
düştü düşecek.” Gençlerden irice olanı kâğıdı masaya savurdu. “Metin, çaycının
dediği Sait senin amcaoğlun mu?” Metinin canı sıkıldı. Yerden kağıt aldı. “Amma
inatçı çıktı be!” Metin kâğıtlarını sıralarken “Öğlen konuştuk. Yumuşamış
gibiydi. İnşallah falan dedi ama…”
İhtiyar
çerçeveyi inceledi. İçeri doğru baktı. Kaşları çatılmıştı. “Sait Efendi. Dört
aydır kira verme, bir de camı çerçeveyi indir.” Sait kâğıttan başını kaldırıp
bir an bakınca ihtiyar sustu. Tekrar başını eğince ihtiyar açtı ağzını yumdu
gözünü. “Yarın avukata gideceğim. Asalak herif seni!” derken arkasından köpek hırlaması
duyuldu. Başını çevirdiğinde köpek üzerine doğru yürüdü. İhtiyar “Tövbe
bismillah” diye diye topukladı. Sait olup bitene kulak kabartmış yazmaya ara
vermişti. Kalemi çevirirken düşünüyordu. Gözleri parladı yazmaya devam etti.
Sait,
köpeği kapı önünde ekmeğini yerken arkasında bırakmış çantası kollarının
arasında hızla yürüyordu.
Metin
gazete ofisinde masada oturan adama fotoğraf makinesindeki resimleri
gösteriyordu. Adam resimleri incelerken “Senin şu amcaoğlu kararını verdi,
verdi. Yoksa…” derken Metin lafa girdi. “Yarın sabah işe başlayacak. Siz merak
etmeyin.”