Yağmur mezarlık üzerine çiseliyordu. Tahta mezar başları ıslanmış, mermerler ak pak olmuştu. Kazma kürekli iki adam selvi ağacının hemen yanına sokuldular. Avuçlarına tükürüp işe koyuldular. Biri kazmasını indiriyor diğeri kürekle toprağı sağlı sollu atıyordu. Kazma savuran durup montunu çıkardı. “Sıcak bastı emmi.” Diğeri küreği toprağa sapladı. Ağacın gövdesine yaslandı. Mezarlığı süzerken “Tahsin, hafta sonu alalım eti, mangalı yeşillik bir yer bulalım.” Tahsin çukura atladı. “Bir boy olmuş. Tamamdır emmi çek yukarı.” Elini çukurun ağzına doğru uzattı. “İyi diyorsun da havalar soğudu be emmi. İnşallah yaza.”
Acılı
kalabalıkta eller göğe açılmış imam son duayı okuyordu. “Amin”lerle beraber
eller yüzlere sürüldü. Tahsin duayı kalabalığın arkasında dinlemişti. Ölenin
yakınlarından ihtiyar biri Tahsin’e yanaştı. Elini cebine atıp çıkardığı parayı
Tahsin’in avcuna sıkıştırdı. Tahsin kısık sesle “Başınız sağ olsun. Neden
öldü?” İhtiyar ağlamaklı “Düğünü yaza yapacaktık…” derken Tahsin’i kolundan
tuttu. Bir eli kalbinin üzerine gitti.
Selvi ağacı dallarının arasından beyaz duman yükseliyordu.