Mantık ve felsefi tabanlı bilimsel bakış neden önemlidir?
Böyle bir başlangıcı olmayan her şey; yanlış anlaşılmaya, yarım kalmaya, çöpe gitmeye, ayrışma unsuru olmaya adaydır.
İmam Gazali'nın, "mantık bilmeyenin fetvasına güvenilmez" sözü, anlatmak istediğim gerçeğe bir nebze temas ediyor.
Müzik bilgisi olmayan, eserin sözlerini ve melodisini beğenmeyeceği gibi yanlış da yorumlayacaktır. Sanat ve zanaattan bihaber bir kişi, ortaya koyulan, gönül ve el sanatlarını hurdacı gözüyle değerlendirecektir.
İşte buradan hareketle, bilimsel bir donanımla bakmadığınızda; mesleğinin hakkını verebilen, öğretmen de olamazsınız hukukçu da. Doktor da olamazsınız, mühendis de.
Siyasetçi de olamazsınız, bürokrat da.
Önyargılarla doğar, kararsızlıkla yaşar, yargısız infazla yürür durursunuz.
Aslında yürüdüğünüzü zannederdiniz de insanlık adına bir arpa boyu yol alamazsınız.
Böyle bir girişten sonra konuya açıklık getirelim de vurgumuz neymiş anlaşılsın.
Önyargılardan beslenen birinin, tıbbi tahlil laboratuvarına gittiğini, uzmanları masa başında gördüğünü, masada da, kan, organ, idrar ve dışkı örnekleri gördüğünü varsayalım.
Bu gözlemi yapan kişi, yamyam kökenli biri olsa ne düşünür? Ne düşündüğünü yazıp da şimdi midenizi bulandırmayayım.
Tabi ki laboratuvar uzmanı, mesleği gereği ve insan neslinin geleceği ve sağlığı için tüm bunları bilimsel ve mesleki tecrübesiyle incelemek zorundadır.
İşte her düşünür ve gözlemcinin, laboratuvar alanı ve tercihi farklıdır. Neyi, nasıl, niçin, neden masaya yatırdığını, peşin hükümle belirleyemeyiz ki.
Otomatik düşünce ile niyet okumak bir davranış bozukluğudur. Bazen de açık, net ve samimi bir davranış sergilersiniz, karşınızdaki bunu yanlış yorumlayabilir. Kuşku ve korkularından da bazen anlamsız önseziler türetir insan.
Anlık ve bir amaca, hikmete binaen ortaya koyduğumuz tercihler; indirgemeci, aşırı genellemeci ve özdeşleştiren bir algıya kurban edilebilir. Örneğin Mimar Sinan yeni inşa ettiği bir Caminin ses akustiğini test etmek için, içinde tütün olmayan ve yanmayan bir nargile fokurdatır ve ses yankılarını dinler. Bunu gören bazı cahiller, gereğini ve niyetini sorgulamadan, "Mimar Sinan Camide nargile keyfi yapıyor" diye dedikoduya başlarlar.
Hukukçu, bilimsel donanıma sahip değilse, tüm kanaat ve kararlarını, kanunların sözlükteki çıplak anlamıyla verdiğinde, delilleri de olaylara
bağlamakta mantık hatası yapabilecektir.
Marks'ın kitaplarını okumakla marksist olunmaz. Hitlerin hayatını okumakla faşist olunmaz. Herhangi bir manevi kitabı okumakla dindar olunmaz, dine girilmez, dinden çıkılmaz.
Bilim, mantık ve felsefe üçgeninde gezinenler hepsini okur, yorumlar, not alır, bakışını bilincini geliştirir. Fakat bu dünyaların yabancısı olanlar ne yapar? Okuyan bilim aşığını okuduğu kitaba yamarlar, şucu bucu derler, suç unsuru olarak görürler. Felsefeci Prof.Dr. Afşar Timuçin'in bir kitabında okumuştum. Allah uzun ömür versin, 79 yaşındadır. Eskiden diyor, birinin evinde beş kitaptan fazla kitap var ise, gizli örgüt üyesi olduğundan şüphelenilirdi.
Bu kafayla bilimsel, zihinsel ve teknolojik kalkınma olur mu?
Oysa ki dünya düşünceler tarihinde hayran kaldığım düşünürler, 300 yıl öncesinde beş farklı dil öğrenip, binlerce kitap okuyup yüzlerce eser bırakmışlardır.
Toplumun tamamını tanımak, gerçeğin tüm ayrıntılarına vakıf olmak ve ortak ve bütüncül fayda zihinsel enerjisini yakalayabilmek için, okuma, dinleme, gözlemleme açımızı çok geniş tutmalıyız. İdeolojiler, inançlar, şekiller, kalıplar, dayatmalar, geçmişin yanlışları, şimdinin menfaati, geleceğin endişesi bizi yolumuzdan alıkoymamalı. Kabuğa, kapağa, şekle aldanmamak gerekiyor.
"Yar yüreğim yar, gör ki neler var" diyen Yunus Emre, bu alanda benim yol göstericimdir.
Bırakınız, yan gözle bakmaya insanlara.
Niyet okumayınız. Şablona oturtmayınız.
Görmek için yarıp bakamıyorsanız yüreğini, en azından sorup öğrenme nezaketini gösteriniz.
Bilim, inanç, felsefe, mantık.
Hepsi yanyana o kadar yakışıyor ki.
Birini koparınca insanın üzerinden, dengeyi kaybedip yıkılıyor işte.
17.11.2018
Ali Rıza Malkoç
#armozdeyis