Bu sosyal medya denen garip alem, bir
alem doğrusu. Bilir bunu bütün el alem. Bundan on sene, on beş sene öncesinde
iki elin ya da dört elin parmakları kadar arkadaşım varken, şimdilerde twitır
ve facebook denen sosyal paylaşım sitelerinde on elin, yirmi elin, hatta yüz
elin parmakları kadar arkadaşım olmuş yahu! Bu ne iştir?
Tanır mıyım bazılarını? Bırak bazılarını bir çoklarını tanımam, etmem. Bir
şekilde arkadaş olmuşuz işte, onlarda beni tanımaz, etmez, beşi onu hariç...
Kimisi zaman zaman oyun isteği gönderir, halbuki defalarca da tekrarladım, bana
oyun isteği göndermeyin, şimdiye kadar hiç oyun oynamadım, bundan sonrada
oynamayı düşünmüyorum, diye ama anlamıyorlar...
Bu tanımadığım arkadaşlardan birilerinin doğum gününe denk geliyor o gün. Ne
diyeyim şimdi ben bu arkadaşa? Bir kere görüşmemişiz yüz yüze, onu bırak
telefonda bile, hatta face de bile, sadece birbirimizi eklemişiz birilerinin
gazı ile ya da durup dururken. ''Hey dostum doğum günün kutlu olsun, pastanın
üstünde ki mumları bir üfleyişte söndür, inşallah gelecek yirmi yirmi beş sene
içinde belki bir ortamda karşılaşırız da ha ne dersin, öptüm o al
yanaklarından.'' Bu mudur yazacaklarımız?
Belki bunların bir çoğu ile aynı şehirdeyiz, kimileri ile farklı farklı
şehirlerde... Kırk da yılda bir edebiyat etkinliği olacak da bir iki saatliğine
yüz yüze görüşeceğiz eğer ki egolarımız da bize izin verirse... Yoksa ben başka
havalarda, onlar başka havalarda, benim şiirlerim senin şiirlerini döver, yok
benim yazılarım senin yazılarını öper, diye diye duvarları yıkamayıp kös kös
oturacağız...
Bir de laf olsun torba dolsun diye ekleyip de ahlaksız tekliflerde de
bulunanlar olmuyor değil. Bu da haliyle insanın canını sıkıyor, hele bir de
evli iseniz, çok daha fazla sıkıyor. Nazikçe kendine iyi bak arkadaşım, deyip
konuyu kapatıyoruz. Tabi ki arkadaş listesinden çıkartmayı unutmuyoruz...
Geçmiş senelerde dadanmıştı bir bayan benim mesajlara... Yazıyor yazıyor, cevap
vermiyorum. En sonunda ''Aptal sana en değerli şeyimi vereceğim.'' deyince, ben
de '' Gerek yok Rahmi Koç benim dayım olur az buçuk, ben ne istersem değerli
olarak o bana veriyor zaten, hatta geçen istedim dayımdan sıfır mersedes
aldı.'' dedim ve konuyu kapattım.
Eskilerden ''Arkadaşımın aşkısın.'' diye bir parça vardı hani, bilirsiniz.
Şimdi de ''Arkadaşımın arkadaşısın.'' durumları var. İyi de kardeşim ben zaten
arkadaşın ile de görüşmedim ki sen de onun görüşmediği arkadaşı imişsin, onu
nereden tanımadığımı çıkartamadım, dolayısı ile seni de acaba nereden
tanımıyorum diye düşünüyorum, bir türlü seni tanıyamadığım yeri de bulamıyorum,
hay Allah! Seninle tanışmadığım yeri ve nasıl tanıyamadığımı da türlü
hatırlayamıyorum. Yoksa, yoksa dur bakalım face de beni dürtmüş müydün bir
kere, beş kere, on kere?