Her insanın, İstanbul’a dair söyleyeceği sözleri vardır kuşkusuz. Ben de İstanbul’a layık olmasa da dilimin döndüğünce birkaç kelam etmek istiyorum.

Gerçi, bizden evvel gelenler, tarz-ı kadim usulünce; söylenebilecek en güzel sözleri söylemişler İstanbul için. Divanda, dergâhta ,bargâhta ve dahi gök kubbede yankılanmış söylenen söz incileri.

Nice cihangirler kaptırmış İstanbul’a gönlünü. Nice usta şair, kalemini açmış özenle ona methiye yazmak için. Hokkasına dividini banmış, yerine göre kan çekmiş yüreğinden mürekkep yerine…

Lâkin, bütün bunlar “karınca kaderince “ bizim de İstanbul için hissettiklerimizi kâğıda dökmemize, canlarla paylaşmamıza mani değildir deyu, aldık kalemi ele (belki biraz da haddimizi aşarak).

Bizim, cümle hissiyatımız İstanbul mahreçlidir. Ve lügatimizde İstanbul emsalsiz, bî bedel dilberdir.
Nice bî bedellere mihmandar şehirdir. Derununda ne gizemli hâller vardır; ancak gözü olanlar bilir.
Ve biz de biliriz ki bize İstanbul’u bir hoş gamze sevdirir. Gönlümüz onun kirpiklerinde erir…

İstanbul, şehirlerin şahı, sevenlerin ahıdır. İstanbul, panzehri kendisinden menkul olan zehir. İstanbul, gerdanlıklı şehir. Mavi gerdanlığı ona nazarlıktır, nice bin yıllardan beridir.
Hisarlar, Boğaz’a selâma durur. Kız Kulesi kuğu zarafetiyle Boğaz’da kurulur. Yakınından geçen ayrı, uzaktan bakan ayrı vurulur. İstanbul biraz da vapurdur. Kâh saçlar, kâh etekler savrulur. Surlarında mahzun bir gurur…

Siz, İstanbul’u erguvanlar açtığında görün. Sevdanın diğer adı İstanbul’dur…

Sultan Ahmet’de , cemin cemaline cemalin cemine meftun olunur.
“Gel gül Ahmet çeşmesinden gülabasa su içelim.”deyu gül suyu gibi su içmeye canlar davet olunur.
Güller gülünün yadigârı, Eyüp’de medfundur. Adalar ayrı bir efsundur.
Kapalıçarşı’da allı verilir, sarılıverilir. “Allı verelim, sarılı verelim,açıksa koyu…. “diye muziplik edilir…
Orhan Veli’nin dizelerinde değil, sahiden cıvıl cıvldır Mahmutpaşa, Kapalıçarşı serin serindir…

Çay Emirgan’da ayrı bir hazla içilir. Yoğurt Kanlıca’da ,balık Sarıyerde… İstanbul her semtinde başka sevilir… Çengelköy’de hıyar yirmidört ayardır, ona hıyar denmez badem denilir…

Erguvanlar açtığında İstanbul taze gelindir…
Bir nisan sabahı merhaba de İstanbul’a, hem kendini hem İstanbul’u sevindir.

Süleymaniye Sinan’dan selâm getirir,selâmın mukabelesini melekler yetirir…

Boğaz köprüleri, tavus kuşunun ayakları misali İstanbul’u hüzünlendirir. Birazcık çirkindir. Acaba İstanbul’un kibrine neşide midir?!

Adalarda ayrı bir eda. Güneşinde hem elveda, hem merhaba. İstanbul gönül evindir. Uzaktan da sevilir.

Gecesi sümbülîdir ,Türkçesi bülbülîdir. Erguvanlar açtığında İstanbul bir başka işvelidir. Başka sevilir.İstanbul yârin rengidir, yâr İstanbulludur ; gönlümüze nirengidir. Ol dilrüba İstanbul’da daha çok sevilir.

İstanbul biraz da Bâki’dir, hoş sadası duyulan . Sümbülzâde Vehbi’dir muzırca, Şeyh Galip’dir edeplice . Daha ziyade Nedim’dir çapkınca. Acem mülkü nedir ki, bir sengine canlar feda edilir. İstanbul, erguvanlar açtığında karşılıksız sevilir…
07.02.2010 İbrahim KİLİK


( Erguvanlar Açtığında İstanbul başlıklı yazı İbrahim Kilik tarafından 7.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu