Büyüdüler büyüdüler, hadi o kelimeyi kullanmayayım da alınmasınlar. Siz
biliyorsunuz canım ''Eşek kadar oldular.'' demiyorum ama bayağı büyüdüler işte
çocuklarım. Gelelim küçüklüklerine. İlk emeklemeleri, ilk yürümeleri gözümün
önünde hâlâ. Bir gün oğlumu aldım kucağıma, tuttum baş parmağını üflemeye
başladım, balon şişirir gibi ''Puf puf puf puf puf.'' pufladıkça da oğlanı
havaya kaldırıyorum, o safım da şişiyorum zannediyor. Rahmetli babam ile annem
de yerlere yatıyorlar gülmekten. Biraz havaya kaldırıyorum, sonra balon
sönerken nasıl küçülürse öyle aşağı doğru indiriyorum. Sonra bir daha
şişiriyorum bir kaç kere, yine indiriyorum aşağıya. Bir zaman çok sevdiler bu
oyunu, onları puf puf şişirmekten, kollarımda taşımaktan bayağı yorulmuştum ama
yine de çok eğlendiğimizi hatırlıyorum.
Değişik oyunlarımızdan bir tanesi de kendi ayaklarımı oynatırken, ayaklarımı
eşek sudan gelinceye kadar dövmekti. Oğluma önce ayağımı gösteriyorum, sonra
sağa sola oynatıyorum, ondan sonrada ''Hımmm dıt seni gidi yaramaz deyip
ayağımı döverdim.'' onlarda gülmekten bir hal olurlardı...
Masallarımız vardı bizim değişik masalar ama öyle bilinen masallara benzemeyen.
Oğlum daha okula gitmiyor küçük. Geceleri ara sıra yanımıza geliyor ve aramızda
yatıyor, küçükken her çocuğun yaptığı gibi. Bazen erken saatte geliyor bazen de
geç saatte uyanıp geliyor yanımıza. Başa gelen çekilir tabi ki. Önce normal
Pamuk prenses ya da Kel oğlan masalları anlatıyordum, ama dönüp dolaşıp aynı
masalları dinleyince oğlan sıkılmaya başladı haliyle. Eee Ahmet çalıştır kafayı
sen de değişik masal anlat oğluna o zaman. Başlıyoor, yirminci ve yirmibirinci
yüzyıl masalları bunlar. ''Bir tane Barış varmıııış, Barış'ın bir de burnu
varmııış barış burnu ile basket oynamaya gitmiş, burnu basketleri atamamış,
Barış bütün basketleri tek tek atmış, oradakiler Barış'a aferin demiş ve elleri
kızarıncaya kadar alkışlamışlar. Sonracımaaaaaa Barış okula gitmiş kulağı ile
öğretmen Barış'ın kulağını derse kaldırmış, kulağı hiç bir soruyu bilememiş,
daha sonra Barış kalkmış tahtaya ve bütün soruları bilmiiiş tabi ki aferinlerin
hepsini de Barış almıııııış., öğretmende kulağı bir çekmiş bir çekmiş niye
Barış gibi dersine çalışmadın sen demiş.''
İşte böyle idi bizim masallar. Herkes normal masal anlatırken ben de ilginçlik
olsun diye çocuklarıma böyle masallar anlattım. Sonra bir gün büyümüş olacak ki
bizim oğlan ''Baba kulak okula gider mi ya o zaten bana yapışık ki sanki sen
beni kandırıyorsun gibi.'' dedi. İşte o zaman anladım ki oğlumun masal zamanı
geçmiş artık bunun bilincine vardım.
Bir gün yatağın üstünde zıp zıp zıplıyor daha dört beş yaşında var ya da yok.
Baktım hanım salonda ben de çıktım yatağın üstüne başladım onun ile zıplamaya
hoplamaya. Hanım içeriden duymuş gürültümüzü koştu geldi. Şöyle bize bir baktı,
ulan şimdi ikinizi de ayağımın altına alırım bakışıydı bu sanki ''Afferin
afferin size koca çocuklar az tepinmişsiniz biraz daha tepinin de yatak hepten
elden çıksın.'' dedi. Son zıplamayı popomuz ile yapıp gösteriyi orada
noktaladık...
İlkokul bire başladığında satranç öğrettim oğluma basit bir şekilde. ''Bak
oğlum buuu at, buuu fil, efendim sonracıma bunlar küçük olanlar piyon, ama sen
sakın büyüyünce birilerinin piyonu olma hemi yavrum, aha da bu şah, öbürü
vezir.'' işte böyle anlattım. Babasından daha zeki olduğu her halinden belliydi
zaten, kapıverdi hemen olayı. Ahmet kendine gel sayıyla ve oğluna asla galip
gelmek yok. Şakır şakır satranç oynuyoruz ve bir kere dahi yenemedim/yenmedim
onu o tarihte. Sonra da büyüyünce intikamımı alırım diyordum nasılsa, o da
olmadı. İşte şimdilerde yirmi otuz kere oynadık mı bir kere filan yeniyorum zor
ile şerle. Onu da mahsus mu yeniliyor acaba kerata babamın kalbi kırılmasın
diye düşünmüyor değilim. Siz siz olun çocuklarınız ile oynamayı ihmal etmeyin
azın tepinin korkmayın bir şey olmaz yer yerinden oynamaz, kıyamet kopmaz.
Sadece hanımdan az fırça yersiniz, evin altı üstüne gelirse, o kadar, o da
unutulur gider..