Yaş ilerleyince insan da ister istemez, hafıza zayıflığı ve ihtiyarlık belirtileri de baş gösteriyor. Çok ilerledi mi buna alzheimer diyorlar tıp dilinde. Elli ile altmış arasında iseniz de unutkanlık deyip alzheimeri bir türlü yakıştıramıyoruz kendimize. Lades oyunu vardır hani bilenler bilir. Hafıza gerektirir bayağı, unuttun mu yandın demektir. Rakibin elinden aklımda demeden nesneyi aldığın zaman oyunu kaybettin gitti, tüh dersin... 


Kafada bin tane türlü düşünce olunca haliyle insanda unutuyor bir takım şeyleri. İki gün öncesinde kalp doktorundan randevu almışım. Ta pazartesi gününden. Perşembe gitmem lazım. Ama hangi saatte gidecektim. Öğleden sonra olduğu kesin de, saat on beş miydi, on altı mıydı? Telefon etsem doktora? O da olur da doktorun adı neydi? Kemal miydi, Cemal miydi, Kamil miydi? En iyisi mi bir daha ki sefere doktorun adını da muayene saatini de bir tarafa yazayım da kafam da bin bir türlü düşünce dolanıp durmasın. Hay bin kahır! Profesör müydü, Doçent miydi? Amaan ne fark eder ki? İyi baksın bana yeter.
 


Bu gözlük ah bu gözlük. Eskiden bir taneydi, şimdilerde yakın da eklenince iki tane oldu. Yakın gerekli olduğu zaman, uzak gözlüğünü çıkartıyorum. Koyuyorum bir yere, nereye koymuştum diye, sonra arpacı kumrusu gibi düşünüyorum. En iyisi alarm takayım ben bu gözlüklere... Ara, ara, ara ki bulasın. On dakika aradıktan sonra, çok basit bir yerden bana göz kırpıyormuş meğerse gözlüğüm. Elimde tespih, az önce benim ileydi. Ne yana koydum ki? Hay Allah bak sen havlunun çivisine kim asmış ki benim bu tespihi... Ben mi asmışımdır? Yok ya günahımı almayın, ben öyle bir şey yapar mıyım hiç? Tamam tespih benim tespihim de yürümüş gitmiş işte...
 


''Senin adın neydi arkadaşım?'' Tabi bu dışımdan değilde içimden geçen bir düşünce. Henüz konuşma olarak ortaya çıkmadı. Çok da iyi tanıyorum bu arkadaşı, çok sık görmesem de ara ara gelir bize ufak tefek şeyler alır. Tayfun muydu, Talip miydi? Yok, yok ikisi de değildi. Hangi harf ile başlıyordu onu bir bulsam, gerisi çorap söküğü gibi gelecek de o çorap söküğüne bir türlü gelemiyoruz. Şimdi onu tanıyan başka birisi gelse, adını telaffuz etse, ya da etmese de çaktırmadan ben ona sorarım, hemen de öğrenirim. Aman Yarabbim! Ne zor bir durum. Yanlış isim söyleyip yaş tahtaya basmakta var sonunda.
 


Pazar sabahı işte. Hep ben giderim kahvaltılık bir şeyler ve gazete almaya markete. Bir iki şey olsa ekmek ya da beyaz peynir, o kolay, onları tutuyorum akılda da, hanım beş altı şey birden sıraladı mı, biraz zorlanıyorum. ''Ahmet kaşar al, ekmek al, gazete al, bulaşık deterjanı, bir de kıza kalem ile silgi, ha bir de ceviz al pasta yapacağım da.'' Oh ne ala. Ben bunların hepsini zor aklımda tutarım ya neyse... Hanım seslenir ''Bak yaz Ahmet sonra unutursun.'' kızarım az hanıma ''Ne yazması Hatun benim kafa zehirdir zehir, bir kere söyledin mi yeter.'' hanımın hiç inanası yok. ''Sen bilirsin.'' dur bakalım hele ''Hanım peynir beyaz mıydı kaşar mıydı, pasta içinde fındıktı değil mi?'' Of ki of, oflamalar önce hanıma gitmekte, sonra hanımdan bana doğru havada helezonik hareketler yaparak gelmektedir. Erkekliğe de ürik asitin katısından sürmem hiç.
 


Geçenlerde hanım geceden bir ilaç sipariş etti. Ben de kafa yok ki sabaha kadar ben onu hayda hayda unuturum. En iyisi elime iplik bağlayayım dedim. Yatarken elime iplik bağladım. Sonrada hangi ilacı alacağımı bir de kağıda yazdım. Kağıdı da el çantama koydum. Sabah uyandım işe gideceğim, askılığa baktım çantam yok. Hay Allah! Çantanın içinde ne vardı? Bir şey vardı önemli evet. O bir şeyi hatırlamak içinde parmağıma iplik bağlamıştım. Ama o iplik hangi önemli şeyi hatırlatacaktı? Onu da kağıda yazıp el çantama mı koymuştum, yoksa cüzdanıma mı? Cüzdan da ortada yok, el çantası da. Hay Allah'ım sabah sabah hanımı uyandırsam, o da olmaz. İşe gidince hanıma telefon ederim, bana ne aldıracaktın diye sorarım. İşe giderim, hanıma telefon edeceğim, ama ne için telefon edecektim onu da unuttum. Olsun edeyim yine de sorayım. Ben sana niye telefon ettim diye? O da hemen bilemez. Bilir, bilir benden daha az unutkan o. Bir günde adımı unutacağım. Onun da kolayı var. Aynanın karşısına geçerim, sen kimsin, sen kimsin, diye sorar sorar dururum, o da bana bir cevap verir herhalde. Aynada ki suretime şöyle dikkatli baksam, ben bu adamı bir yerlerden çıkartacağım da derim yani eninde sonunda... Yeni bir yöntem bulmam lazım bu unutkanlığımı alt etmek için, parmağa iplik bağlamak ile olmuyor. Buldum mu onu da bir yere not edeyim ki ne yöntemiydi diye sonra düşünen adam heykelinde ki adam gibi düşünmeyeyim.

( Unutmayayım Diye başlıklı yazı AhmetZeytinci tarafından 12.03.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu