Köye gittiğim zaman duyan gelir. Sabahlara kadar muhabbet ederiz. Anamın evleri dolup taşar. Birbirimize sarılır ağlaşırız. Eğer hava iyi ise kesinlikle içerlerde oturmayız. Hemen çıkarız bahçeye.

Bahçe zaten yemyeşil. Memleketten fındık fidesi getirip onu bile ekmiştik. Her türlü meyva ağacı var. Bahçeye yayılırız. Çocukların kimisi top oynar, kimileri de salıncakta. Kimileri bizim yanımızda muhabbetlerimizi dinlerler. Hepimizin ciğerleri hasretlikten yanıyor.

Anacuğum bizi böyle gördü mü durmaz gözünün yaşları. Anam ağladı mı kız kardeşlerim de hemen başlar ağlamaya. Neşemiz yerine gelsin diye bizim imama şu teyibe kemençe havasını tak diye işaret ederim. Yoksa akşama kadar ağlaşup duracağız.

Kemençe sesini duyan horonu çok seven kız kardeşim Filiz hemen kalkar ayağa. Tutar elimden "hadi abi kalk oynayalım" der. Evimizin bahçesinde başlarız horon oynamaya. Konu konmuşular da derler "Yine bu lazlar toplandı, bitmez oyunları " Komşularımız da artık bize alıştılar. Onlar da bizden olmuşlardı.

Herkes gelir benimle ve diğer kardeşlerimle hoşbeş ederler. Anamın etrafında oturuşur bizim oyunumuzu seyrederler. Muhabbetlerimize katılırlar. Oyun oynarken anam bizi seyreder baktım ellerini yüzüne kapadı yine ağlıyor. Dayanamadım geldim boynuna sarıldım. Uşaklar oyuna devam ediyor. Oyun durmaz yorulan oturur, dinlenir tekrar oyuna katılır.

Anacuğumun boynundan sarılmış takıldım ona. "Ne oldu ana niye ağlıyorsun, yoksa babam mı geldi aklına" der demez. Bizde böyle takılma oldu mu yaşlı maşlı dinlenmez yersin tokadı. Anamdan tam tokadı yiyeceğim kıyamadı. Elleriyle iteleyerek "gak urdan" yani kalk yanımdan der. Artık bırakırmıyım. Şakadan da olsa "havu gözün yaşını sil anacuğum istersen sende gel oyna" anam biraz yumuşar.

Ben yine horona katılırım. Ama gözüm anamda. Horon oynayanları seyrederse anam mutlaka ağlar. Memleket gelir aklına, rahmetli babam gelir aklına, kemençe ile horon oynadığı günler gelir aklına. Yanında oturanlara söyleniyor "Gavurun oğlu aynı babası gibi oynuyor" dediğini duydum. Anamında içi gidiyor ama ne yapsın garibim yaş 75 olmuş kalkıp oynayacak hali yok.

Yine horonu bırakır anamın yanına gelirim. Tutarım ellerinden ben ayakta anam sekinin üstünde oturur vaziyette. Başlarım türkü söylemeye ve horon oynamaya.

Beddua ettim sana
İnşallah kör olursun
Kalbinde yerim varsa
Arar beni bulursun

Beddua ettim sana
Bir daha dönme bana
Ben aklına gelince
Ağlarsın yana yana...

gibi devam eder gider. Ben bırakırım kardeşlerim devam eder türkü söylemeye.

Bir taraftan çaylar, ikramlar dağıtılır. Hadi bırakın oyunu gelin şöyle biraz soluklanın çay için diye bağırır hanım. En küçük kardeşim Osman Hoca "Ah benim anacuğum çay yapmış bize" derken hanımın elinde çay tepsisi varya fırsatı bulmuşken başına ki çemberi çeker. Hanım da "Osmaaan.." diye bağırır. "Şu çayları dağatayım da ben sana sorarım" Oynamaya ara verilir çaylar içiliyor. Hanım duramaz "Osman sıcak ekmek getirdin mi"

Osman kardeşim hanıma yani eşime analık der. Çünkü kardeşim benim yanımda büyüdü. Onu Çorum da okuttum. Bu yüzden bize olan hürmetini, hele yengesini çok sever ona takılmadan edemez. Osman'ın elinde cep telefonu kamaralıymış bizi çeker. Çocuklar etrafımızda, özleyenler arada sırada atlar üzerimize, "amcam, dayım" diyerek yanaklarımdan öperler.

Artık bizim şenliğimiz milletin uykusu gelene kadar devam eder. Eskilerden konuşulur. Bir derdi olanlar kendini en sona bırakır. Herkes yatmaya gittiğinde derdini bana açacak. Bir sorun var ise anlatacak.

Dert dinleme bizde gelenek halindedir. Eskiden beri böyle devam eder gelir. Mutlaka dert dinleyen birisi olurdu. Bu yüzden de benim işim bayağı zorlaştı. Osman'ı da iyi ki okutmuşum diye kendi kendime söylenirim. Çünkü dert dinlemeye mecbur bıraktım. Birbirimizin halini hatırını soracaksınız, laftan anlamayan varsa fazla üstelemeyip kendinizi de üzmeyin diye de tembih ederim.

Herkesi dinlemek zorundayım. Gözlerimde uyku akıyor ama ayakta durmak zorundayım. Kardeşim Filiz muhabbeti çok sever "abi uyumak yok, ben sabaha kadar çay yaparum uykusu gelen gitsun havuraya doğru" Sabah ezanı okunacak halen ayaktayız. Dertler dökülmüş ortaya, gülüştük, ağlaştuk, ne yapmaları gerektiklerni anlatmışım, biraz da nasihat, biraz da yalnış yapan olursa çekerim kulağını derim.

Sabah ezanı okunur. Anam kalkmış yanımıza gelir. "Siz daha yatmadınız mı hadi kalkın namazınızı kılın da yatın" diyerek bizleri azarlar. Sabahın köründe bile yine takılırız anama. Kardeşim Mahmut asılır bir türkü.

Benim garip anacum
Bir gün sefa sürmedi
Yine eli koynunda
Hiç kimsesi gelmedi

Elin gurbetçileri
Yine çıkmış yaylaya
Yanar yürecikleri
O da bakar yollara...

Alır eline oklavayı bizi zorla kaldırır. Bu da aslında işin şakası. Anamın artık bizi dövecek hali mi kaldı. Eskilerin hali böyle işte. Osman'a döner "Ula uşağam sen nasul hocasun" Osman da sarılır anama ..."Tamam ana sen merak etme, ben kıldırırım namazları"

Yine sabahı ettik. Herkes kalkar, kadınlar ortalığı toparlar. Namazlarımızı kılarız, çekiliriz odalarımıza.


13.02.2010





( 108- Sabaha Kadar Muhabbet başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 13.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu