DÖRT DUVAR RUHLARI ( ruh
suretlerinde kalbimin yelkenleri )
Sedat kapana kısılmış bir fare misali dosyalar arasında
kendine çıkış yolu arıyordu. Odanın havasızlığı soluğunu kesiyor, uzağında
duran pencereye gözünü dikmiş yağmur damlalarının cama vuruşunu izliyordu.
Dışarıda o kadar güzel bir yağmur havası vardı ki bir anda masa başında oturan
haline yukarıdan baktı. Hayalleri onu tavana kadar yükseltmiş et parçası
halinde masada başında oturan bedenine bakar bulmuştu kendini. Bu aralar çok
çalışıyordu. Dört duvarın basıklığı bir yana florasan ışığının o soluk
yansıması ruhunu emiyordu.’’Vardiyalı hayatlar işte’’ diyerek iç geçirdi. Halbuki
nasıl keyifli insandı normal yaşamında. Bu konuyu derinlemesine araştırdığında
sabit fikirli ruhların kapalı çalışma yerlerinde rahatça çalışabildikleri fakat
hayal gücü yüksek insanların kapalı duvarlar da zihinlerini odaklaya bilmesi
çok zor oluyordu. Asla işinde başarısız olmamıştı. Belki de başarısız olmamak
onu daha da geriyordu. Çalıştığı piyasada hep daha iyisini yapması isteniyordu.
Halbuki ona gitarı ve kırmızı motor sevdası yeterdi. Yine dosyalar arasında
gülümsemeye başladı. Odanın önünden gelip geçenler deli gözüyle baksa da
Sedat’ın gördüklerini hayatları boyunca göremeyeceklerdi. Sedat’ın zihni yine
ona sürpriz yapmış o hep istediği chopper tarzı motorsikletini tam da
dosyalarının koymuştu. Her gaza basışında tüm evraklar uçuşuyor bu çılgının
odasından kahkaha lakırdıları yükseliyordu. Hayata dikkatlice baktığında bir
çok şeyin aslında sadece ‘’Ego ‘’ denen canavarın sonucu olduğunu gördü.
Odasında ödüllerin sıralı olduğu dolaba göz gezdirdi. Eskiden bu dolaba bakıp
böbürlenir işine daha iyi odaklanırdı. Zaman gelip ödüller çoğalıp insanların
daha fazla kazan hırsı arttıkça, bunun da yanlış olduğuna karar verdi. Onlar
sadece güzel anılar halinde kalmalıydı. Yoksa sistemin bir robotu haline
gelebilirdi. Fakat bir nokta da vardı ki ; O plaketlerin, şiltlerin kutularını
takı kutusu yapacak kadar da saygısız değildi. Sedat sadece kendini farklı
kılacak yeni projeler yapmak istiyordu.
Hayat; cesaret etmeyenler için hapis,
cesaretliler için cennet olduğunu fark edeceği bir maceraya çıkması
gerekiyordu. Bunu ancak yaşayarak anlayabilirdi. Hayatı boyunca ‘’yediğin
önünde yemediğin arkanda’’ cümlesinden kaçarak yaşadı. En lüks yemekler onun
huzurla yediği ekmek peynirden daha lezzetli değildi.
Tek gücü ruhuydu. Gerçek anlamda arkasında ‘’Dayısı
‘’bile olmamıştı çünkü annesi tek kardeşti. Sedat hayatı doyasıya yaşamayı
seviyordu. Yaşam stili serseri de olsa asla lüks ve çılgın partilerde hayat
öldürmek değildi. Zaten hiç o kadar para gücü de olmamıştı. Ruh kanatlarını
kullanmazsa yok olacağını fark etmesiyle hayatı değişti.
Bir sabah çılgın ruhu bambaşka bir dünyaya gözünü açtı.
Zaten hep kendi dünyasında yaşayan kendi tarzında kavrulan bir ruh olmuştu. Ama
bu sabah bir başkaydı…Uyandığında kafasında tek bir düşünce dolanıyordu ‘’Karar
vermek ‘’ insanoğlunun rahatını bozup kalkışacağı en deli fikir ‘’Karar vermek
‘’ kısacası yenilenmek. Bir yılan gibi kabuk değiştirecekti. Geride bunaldığı
bir dört duvar ,isli bir florasan ışığı , alkışlarla dolu bir kariyer ve cebini
dolduran bir banka cüzdanı kalacaktı. Tanıdığı birkaç güzel kalp onun kim
olduğunu zaten biliyordu bu da ona
yeterdi. Çantasını Topladı, Gitarını hard casesine koyduğunda gözleri
parlıyordu. Hiç bir zaman üç günlük tatile beş bavulla giden tiplerden
olmamıştı. O bile aslında gizli bir gösteriş tarzıydı. ‘’Bakın ne kadar çeşitli
giysilerim var ‘’ durdu ve kendi kendine düşüncesindeki sese gülümsedi. Birkaç
kıyafet neyine yetmiyordu. Banka da bu kadar yıl biriktirdiği paranın tamamıyla
da hayallerini süsleyen motorunu aldı. ‘’ Kenara para koy ‘’lafı kulaklarında
çınlıyordu. Araştırmalarına göre kenara daima para atan bütün pinti ruhlar bu
parayı kullanamadan bu dünyadan göçmüştü. Tüm birikimi ya torunları harcıyor ya
da unutulan banka hesapları devlete aktarılıyordu. Kısacası sadece bugün vardı,
Zaten elinde altın bileziği vardı hem gitar çalıyor hem de söylüyordu bu
yetenek ona farklı kapılar açacaktı.
Bir anda kendini
şehrin çıkışında motorunun üstünde buldu. Sırtında gitarı hayali olduğu kırmızı
canavarın üstünde gitmeye hazırdı. Yanan kanat desenli bir de motor kaskı
almıştı. İstanbul’a son kez baktı. Bu kadar uzaktan bile şehrin gürültüsü
başını ağrıtmaya yetmişti. Motoru sürmeye başladığında sonsuz bir yol macerası
başlıyordu. Bitmeyen yollar çoğalıp hızla evler uzaklaşınca içinin ferahladığı
hissetti. Aklında bu yolculuğun keyfi o sıkıcı hayatın yanında yeni hayatının
sonuçlarını düşündü. İşte risk almak buydu. O kadar güzel bir bahar günü yola
çıkmıştı ki kırların o yemyeşilliği, çiçeklerin açtığı o sonsuz bahçeler
tarlalara bakmaya doyamadı. Şu an yaptığı şeyin ne kadar doğru olduğunu doğa
ona onaylamıştı bile.
Bolu üzerinden Akdeniz bölgesine gidiyordu. Ruhunu güneye
ve iyota bırakmanın tam vaktiydi. Antalya’ya vardığında motorunu sahil
kenarındaki kafe ,barların önüne bıraktı. Yol onu hiç yormamıştı. Gece
olduğunda kamyoncu barınaklarında dinlenmiş sıcak tavrı ile şoför
ağabeylerinden güzel sözler duymuştu. Çünkü Sedat insan seviyordu kimseyi
ayırmazdı. Tüm şoförlere kendini ve hikayesini anlatmış anlattığı herkesten
aynı cümleyi duymuştu ‘’Biz yapamadık cesaret edemedik sen yap. ‘’ Sahil
kenarında güzel bir cafeyi gözüne kestiren Sedat tüm kendine güveniyle içeri
girip yine kendini sevdirmişti. Sahne de onu dinleyen cafe sahibi ‘’ Yahu sen
nerelerdeydin ‘’ sözüyle onu mutlu etmiş Akdeniz macerası böylece başlamıştı.
Üç ay boyunca Antalya’dan Alanya’ya oradan Kaş’a tüm sahilleri gezerek küçük
mekanlarda müzik yapıyor hem de hiç elde edemediği tatilini gerçekleştiriyordu.
Sedat’ın ruhu yenilenmiş emektar gitarı ona yeni bir hayat sunmuştu. Küçücük
bungalov evler kiralıyor ve orayı kendi tarzında dizayn ediyordu. Üç ayın
sonunda aklına Ege bölgesine gitmeyi koydu. Orada harika insanlarla tanışabilir
güzel günler geçirebilirdi. Motorunu Ege’nin mavi koylarına doğru sürdüğünde
hayatın ona oynayacağı güzel oyundan da habersizdi.
Sedat bronz teni,
uzamış saçları ve tarz kestirdiği yeni sakalıyla adeta deniz ulaşmış karetta
karetta kaplumbağaları gibi yepyeni hayatını sürdürüyordu. O şehrin yarattığı
stres göbeği bile gitmişti. Her gün sahilde koşularını sürdürüyor enerjisine
enerji katıyordu. Yine motoru onu sonsuz yollara savuruyordu. Aklında güzel
fikirler ve tatlı anılar dolanıyordu. Artık yollarda kalma sorunu da yoktu
kamyon barınağında dost olduğu ağabeyleri ‘’ adımızı her gittiği yere söyle
yeter ‘’ deyip onu yollarda garanti altına almışlardı. Motoru durdurduğunda
Ege’nin en güzel sahillerinden biri karşısında ışıl ışıl parlıyordu. ‘’Akyaka
‘’ O kadar güzel bir manzara vardı ki
bakmaya doyamadı. Etrafına dikkatlice baktığında ise yokuşun altında beyaz
dumanların çıktığını fark etti. Önce pek anlam veremese de meraklı tavrı yine
baskın çıkmış motorunu o yöne doğru sürmeye başlamıştı. Yokuşun sonunda bir
kadın çaresizce arabasının motorundan çıkan beyaz dumanlara bakıyordu. Sedat
motorsiklet parçalarından anladığı kadar
arabalardan da anlıyordu. Lüks arabanın su eksikliği dolayısıyla arıza
çıkardığını hemen anladı. Yolda bu durumu birkaç kez de görmüştü. Kadının
yanına giderek ‘’ geçmiş olsun bir bakmamı ister misiniz ‘’diye sordu.
Kadın umutlu gözlerle ‘’lütfen’’ diyerek kocaman bir
gülümseme attı. Sedat kaputun yanına bayılacağını hissetti. Bu kocaman güzel
gülümseme hayallerindeki gülümsemeydi. Yine de tarz bir ruh olduğundan asla
kadını rahatsız etmeyecek şekilde davranışlar sergiledi. Çok beğendiğini sadece
hissettirdi. Motorundan getirdiği su takviye bidonu ile sorunu çözdü. Sadece
bir soru sormalıydı. Güzel gülümseyen kadına bakarak ‘’ Buralı mısınız? dedi.
Kadın sevimli bir ses tonu ile ‘’evet ‘’ dediğinde aradığı cevabı bulduğunu
anladı. Sevimli bir tavırla ‘’o zaman kesin yine karşılaşacağız ‘’diyerek
motoruna atladı. Kadının da gözlerinin içi gülüyordu. Sedat şehre girdiğinde
aklında hala o gülümseme dolanıyordu. Önce iş bulmalıydı Akdeniz’deki enerji
burada tutmamış ilk girdiği dört iş yeri müzisyene ihtiyaç duymadığını
söylemişti. Zorluklardan asla yılma huyu yoktu. Sahildeki tüm cafeleri gezecek
olmazsa başka işlerde de yeteneğini gösterecekti. Sahilin sonunda kocaman bir
rock kafe olduğunu fark etti. Harika kırmızı siyah dizaynı olan koca kapılı
keyifli bir mekana benziyordu. İçeri girdiğinde mekanda çalışan garsonları
gördü. Hemen yanlarına yanaşarak ‘’ Merhaba ben müzisyenim mekan sahibiyle
görüşebilir miyim? ‘’ diyerek konuya girdi. Genç garson Sedat’a dönerek ‘’ bir
dakika mekanın sahibi Rüya hanımı çağırayım ‘’ diyerek üst kata yöneldi. Gerçekten
de çok güzel bir sahne tasarımı vardı. ‘’kesinlikle bir kadın eli değdiği
belliydi ‘’Arkası dönük sahneyi incelerken sıcacık bir ‘’Buyurun ‘’ sesi ile
irkildi. Arkasına baktığında yolun kenarında yardım ettiği o güzel kadını
gördü. Rüya da bu tesadüfe çok sevinmiş kocaman gülümsüyordu. Aşk
kıpırtılarıyla kocaman bir maceraya daha yelkenler açılmıştı……
19.10.2015
ALİHAN ALTITAŞ