RUHUN AŞK TUŞLARI ( ruh suretlerinde kalbimin yelkenleri )
Parmakları piyano tuşları üzerinde adeta dans ediyordu. O
kadar içten çalıyordu ki dinleyen herkes mest oluyordu. Sanki ruhu, notaların
bir parçası oluyordu. Meral’in en büyük hayali büyük kalabalıklar önünde tüm
hünerlerini sergilemekti. Bir gün gerçekten konservatuara girip iyi bir
piyanist olacaktı. Piyano sevgisi daha çocuk yaşlarda başlamış; o sıralı tuşlar
gözünde armonik bir oyuncağa dönüşmüştü. Annesi ne zaman Meral’i arasa küçük
parmaklarını dayadığı sesi bile çıkmayan eski piyanoda buluyordu. Bu eski
piyanonun da farklı bir hikayesi vardı. Çatı katında duran bu tozlu, eski piyano
ikinci dünya savaşından kalma Varşovalı bir aile tarafından Meral’in dedesine
hatıra bırakılan içinde sırlar saklı bir piyanoydu.
Meral’in dedesi Şevket Bey Varşova filarmoni
orkestrasında piyanist olarak görev aldığı yıllarda orkestra şefi Vladimir ile
büyük bir arkadaşlık bağı kurmuş. Alman zulmü başladığında ise Vladimir ve
ailesi başka bir yere kaçmak zorunda kalmıştı. Giderken de Şevket Beyin elini
sıkı sıkı tutmuş ‘’söz ver arkadaşım aile yadigarı piyanomu askerlere
bırakmayacaksın ‘’ diyerek bu koca yürekli adama yemin ettirmişti. Şevket Bey
sözünün eri bir adamdı. Günlerce bu piyanoyu sınırdan nasıl geçireceğini
düşündü. Sonunda bir saman balyasının içine saklayarak Sovyet sınırını geçmeyi
başardı. Kamyonet kiralamak için çok da para ödemişti. Bir tek Bulgaristan
sınırında sorun çıktı. Arama yapan askerler silah bulunur şüphesi ile bütün
piyano tellerini kesip arama yapmış ama bir şey bulamamışlardı. Piyano artık
hiç ses çıkarmasa da arkadaşının hatırası olarak yıllarca evinin en güzel
yerinde muhafaza edilmişti. Küçük Meral dedesinin hızla tuşlarda ilerleyen
parmaklarını ve o güzel bestelerini dinleyerek büyüdü. Yaşlı eller tuşlara
keyifle bastıkça küçük kızın gözleri büyüyor şaşkınlıkla dedesine bakıyordu.
Yaşlı adam ise torununun bu halinden hoşnut olup keyif kahkahaları atıyordu.
Dedesini kıza zaman önce kaybetse de ruhunun hep o çalmayan piyanoda yaşadığını
biliyordu.
Müzik: Ne mistik bir parfüm… ‘’Dünya’da müzik olmasaydı
ne yapardım ‘’diye düşündü. Hayatın
ritminin bile melodik tavrı vardı.
Meral tüm
günlerini piyano başında geçiriyordu. Sanat okulu sınavına çok az kalmıştı.
Özellikle daha önce sınava giren arkadaşlarından taktikler almayı da ihmal
etmemişti. Dünya klasiklerini çaldırıyorlardı ve nota yorumlamaya izin yoktu. Birebir
çalınması gerekiyordu. Aslında bu yaratıcılığı öldüren bir uygulamaydı ama
sınavı geçmesi şarttı. Gecelerce piyano çalıyor tuşlar anlından damlayan
terlerle ıpıslak hale geliyordu. Dedesinden öğrendiği tüm metodlar hızlı
çalmasına yarıyor fakat sınavı düşündükçe yaşadığı heyecan parmaklarının
titremesine sebep oluyordu. Rakipleri şan dersleri alıp burnu büyük meşhur
piyano hocaları ile çalışıp büyürken kendisi sadece kalbine ve parmaklarına
güveniyordu ve başaracaktı. Sınavın olacağı günden bir akşam önce rüyasında
kocaman bir salonda olduğunu gördü. Üzerinde bembeyaz bir elbise kızıl saçları
bukle bukle elbisesine dökülüyordu. Sahne de kocaman bir piyano belirdi. Bu
dedesinin sakladığı yadigar piyanoydu. Kenarlarındaki çiziklerden tanımıştı.
Piyanoya doğru yürümeye başladı. Perdenin sağ tarafında ise siyah frakı takımı ile
dedesi belirdi. Gülümseyen gözlerle ona bakıyordu. Meral piyanoya yaklaştığında
yaşlı adam yanına gelip ‘’Hadi çal ‘’ dedi. Meral şaşkınlıkla dedesine bakarak
‘’Dedeciğim bu piyanonun telleri yok nasıl çalacağım ‘’dedi. Yaşlı adam yine alışık
olduğu o tok kahkahasını attı. ‘’İnanırsan her şey olur. Hadi ‘’ dedi. Şaşkın şekilde tek parmağını tuşa
dokundurduğunda salonda tüm salon tiz bir nota ile yankılandı. Dedesine dönüp
‘’ çalıyor çalıyor ‘’ diye keyifle bağırdı. Şevkey Bey torunun saçlarını okşadı
‘’ Sadece inan ‘’diyerek gün ışığına kendini bıraktı. Gözlerine pencereden
yansıyan güneş vurduğunda Meral yatağında gece gördüğü rüyanın etkisinde
inançla gülümsüyordu.
12.10.2015
ALİHAN ALTITAŞ