Ortaokul çağlarında erkek çocuğu, arkasında yaşlıca bir adam… Çocuk sokak boyu her bir evin kapısında durup zile bastı. İhtiyar, orta yaşlı, kadını, erkeği… Çocuğu tanımayan bakışlar… Çocuk yarı mahcup, yarı suçlu hisler içinde “Davulcu zarfı topluyorum.” Çoğunluğu asık suratlı… Eline tutuşturulan zarflar… Çocuk evden eve geçerken zarfı heyecanla açıyor beş lira çıktığında morali bozuluyor, on lira çıktığında kaşları kalkıyor ağzı kulaklarına doğru... Yirmi liradaysa gel keyfim gel. Adam çocuktan aldığı paraları küçükten büyüğe sıralayıp cebine soktu. Sokağın sonundaki eve geldiler. Adam çocuğun başını sevdi. “Ne kadar çıkarsa senin. Hadi bakalım.” Bakımsız bahçe… Kurumuş birkaç ağaç… Çocuk paslı kapıyı ittirip bahçeye girdi. Birkaç adımda kapı önünde… Ahşap kapıyı tıklattı. Açan yok… Geri dönerken kapı açıldı. Yetmiş belki seksen yaşında beli bükülmüş güleç yüzlü ihtiyar… Gözlük üstünden çocuğa baktı. Zarfı uzattı. Çocuk merakla aldı. İhtiyar kapıyı örterken çocuk çoktan paslı kapı önüne çıkmıştı. Heyecanla zarfı açtı. Adama gösterdi. “Boş!” Ağzını bozuyordu ki adam; sesinde yılların tecrübesi “Oğlum, her şey para değil.” Çocuk yıkılmış, yorgun “Nasıl değil nasıl! Kıymalı pide bedava mı?” Adam elini cebine attı. On lira çıkarıp çocuğa verdi. “Biz, Ramazan davulcusuyuz. Bizim…” diye anlatırken çocuk çoktan fırının yolunu tutmuştu.

Gece yarısı… Issız sokak… Koşturan köpekler… Boynunda davulu asılı elinde tokmağı çocuk… Sokak başında bir köpeklere bir evlere bakıyordu. Bakışlarında ince hesaplar… Maniyi söylemeden çalarsam çabucak çıkarım… Sokağa daldı. Nefes nefese… Güm de güm… Gözü arkada… Havlamalar… Yanan lambalar… Işıldayan perdeler… Sokağın sonu karanlığa batmış… “Gidersem. Allah…” Hızla geri dönüp sokaktan çıktı.

Kalabalık çarşı… Mağazalar ana baba günü… Çocuk önde adam arkada… Omuz omuza sürtüşmeler… Kaybolma korkusu… Adam çocuğu kolundan tutup durdurdu. Cüzdanından banka kartını çıkarıp uzattı. “Köşeyi dönünce bankamatikler var, biliyor musun?” Çocuk ‘evet’ anlamında başını salladı. “Ben şekerciye gidip sıraya gireyim sen de bin lirayı çek yanıma gel.” Çocuk fırladı. Aralardan hızla geçiyordu. Köşeyi döndü. Dondu kaldı. Bankamatiklerde metrelerce kuyruk… Sıraya girdi. Sıkıntıdan patladı patlayacak… Kuyrukta çıkan tartışmalar… Bankamatiği kullanamayan yaşlılar… Sıra çocuğa geldi. Kartını göze soktu. Şifreyi girerken yanından titrek bir ses… “Oğlum benim parayı da çeki ver.” Çocuk başını çevirdiğinde zarfa para koymayan ihtiyarla göz göze geldi. İhtiyar da tanımıştı. “Senin zarf parasını da vereyim.” Çocuğun başı öne eğildi. Çıt çıkarmadan parasını çekip ihtiyara kartla birlikte verdi. İhtiyar paralara baktı. Yirmi lira ayırıp gülümseyerek verdi. Çocuk önüne dönüp işlemini yaparken arkadan bağrışlar yükseldi. “Ambulans çağırın!” Çocuk parayı çekmiş kalabalığa sokuldu. Başını uzattı. İhtiyar boylu boyunca hareketsiz yatıyordu. 

Mezarlık… Çukur başında sokak sakinleri… Toprak atan kürekler… Kalkan toz… Fısıldaşmalar “Sahura kalkmadan oruç tutmuş.”, “Tansiyon hastası tabi.”…
( Ramazan Davulcusu başlıklı yazı E.Kirişçi tarafından 2.06.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu