Ne güzeldir Çeşme şimdilerde... Çeşmeye ilk önce Hatice kızımız geldi... Çeşme gürül gürül akıyordu tabi ki... Daha sonrada Hatice kızımızda gönlü olan delikanlı Fikret geldi... Fikret'in gönlü Hatice'de Hatice'nin gönlüde Fikret de idi...
Hatice kızımız çeşmede kapkacaklarını doldururken Fikret de uzaktan onun güzelliğine hayran hayran bakıyordu... Köyde herkes onların birbirlerini sevdiklerini biliyordu... Fikret yüreği pırpır ederek Hatice'nin yanına yaklaştı, elini kulağına atıp bir türkü tutturdu ''Susadım çeşmeyeeeeeee varmaz olaydıııııııııım, o güzel yüzünü görmez olaydımmmmmmmm.'' Hatice hafifçe tebessüm etti yavuklusuna...
Hatice kızımız Çeşme'nin başında ne orasını burasını açma yoluna gitmişti, ne de arsızca bir hareket yapmıştı yavuklusu Fikret'e... Fikret de terbiyeli çocuktu. Asla yanlış yapmamıştı Hatice'sine... Öyle saf öyle temiz duygular besliyordu ki aşktı bunun adı, gerçek aşk...
Sonra dağ başında kopardığı üç dört tane papatyayı, menekşeyi, karanfilleri yavuklusu Hatice'ye ''Al gülüm kokladıkça beni hatırla.'' diye verdi... O da kokladıktan sonra Fikret'in yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurdu...
Çeşme yavaş yavaş akıyordu. Buz gibi su, içenlerin otuz iki dişine adeta keman çaldırıyordu... Çeşmenin suyu soğuk ise de Hatice ile Fikret'in ta çocukluktan beri devam ede gelen aşkları sımsıcaktı, hem yüreklerini hem de bedenlerini ısıtıyordu...
Çeşme'de romantizm böyle güzel oluyordu işte... Fikret cebinden kameralı cep telefonunu çıkararak Hatice ile beraber fotoğrafını çektikten sonra ''Bakar bakar koklarım ben bu resmi artık.'' diye de Hatice'sine içten bir bakış fırlattı... Ağzını çeşmeye dayayıp biraz da soğuk su içtikten sonra eliyle yavuklusunun başörtüsünü düzeltip ''Kal sağlıcakla'' dedikten sonra gerisin geri yürüyerek oradan uzaklaştı... Çeşme de romantizm başkaydı...