Ne güzeldir eski zamanlarda yaşananlar... Ya Şehri Ramazan hoş geldin, derdik. Öncesinde Recep ve Şaban aylarını idrak ettiğimiz... İnek Şaban diye bir karakterimiz yoktu televizyonlarda... Mübarek bir isimdi Şaban... Hala da öyle aslında... Şabanı Veli hazretleri vardı ki hala var. Türbesi ve yaşadığı dönemlere damga vuran... Şimdilerde kimse çocuklarına Şaban ismi koymasa da mübarek bir isim yine de...
Rep yapmazdık mesela biz, şarkılar ağır aksak giderdi ruhumuzun derinliklerini titretirken... Hızlı hızlı kimselere bir şey anlatmaya kalkmaz, karşımızdakilerin konuşmasını da fazla kesmezdik... Hiç sormazdık hocalara Ramazan da ''Hocam sakız orucu bozar mı bozmaz mı?'' diye, bilirdik sakızın orucu bozduğunu...
Sindire sindire yaşardık. Geçmişimiz ile alay etmezdik, burun kıvırmazdık atalarımıza... Ahlaksız, Hoca kılıklı adamlara çatıp da İslamı kötülemezdik, hata kullarda, hoca kılıklılar da, derdik... Bilirdik ''Hey Onbeşli Türküsünün'' içinde çok acı hatıralar olduğunu, göbek atmaya kalkmazdık o türkü ile...
İçi boşaltılan kavramlardan biri de aşk ve sevmek. Özellikle magazin diye tabir edilen programlarda sanatçıların birbirlerine olan ilgilerini ınınınınınınınınının ''Büyük aşk yaşıyorlar.'' diye televizyonlardan ilan edilmesi çok sinirime dokunuyor, sonrası da belli zaten, beş altı ay içinde ya da bilemediniz bir sene içinde büyük aşk yaşayanlar büyük ayrılıklar ile ''Tak sepeti koluna herkes kendi yoluna.'' durumlarına geliyorlar...
Cumartesi ve pazar günleri gece yarılarına kadar futbol konuştuk spor programlarında... Pozisyonları tartışanları izledik. Yok o penaltıydı, öbürü ofsayttı, kırmızı kart haklı mıydı, haksız mıydı? Bir türlü çözemedik. Futbolcular cukkayı götürürken, biz yenilen, puan kaybeden takımlarımız için kendimizi boş yere kahır ettik de onlar gece yarılarına kadar diskolarda eğlendiler, umurlarında bile olmadı bazı şeyler...
Kupon biriktirip de gazetelerden ansiklopedi alınca bilgi ve kültür sahibi olacağımızı zannettik. Televizyonlarda güzel konuşanları ya da tartışma programlarını izlemek ile entelektüel olunacağı safsatasına kendimizi inandırmaya çalıştık... Oysa ki bilgi ve kültür yolunun, emek, sabır ve çalışkanlık isteyen bir yol olduğunu aklımıza hiç getiremedik...
Yeteri kadar sınavlara hazırlanmamış/hazırlanamamış bir öğrencinin okunmuş suyu içince ya da okunmuş pirinci ağzına atınca şakır şakır sınavlarını vereceğini, başarı kazanacağını zannettik. Sonuçlar gelince hiç de öyle olmadığının acı gerçeği yüzümüzde okka gibi patladı... Özetle kavramların içini boşaltmak için çok çaba sarf ettik...
Ruh sağlığı bozuk olanlara hemen deli yaftasını yapıştırırız. Oysa ki nasıl kalbi hasta olan kardiyologa gidiyorsa, nasıl ki gözü bozuk olan göz doktoruna gidiyorsa, ruhu hasta olan ya da işinden, eşinden dolayı ruhu sıkılan insanda ruh doktoruna gidiyor doğal olarak. Bunun hiç ayıplanacak bir tarafı yok. Gelişmiş toplumlarda insanların büyük bir kısmı hasta olsalar da, olmasalar da hiç yüksünmeden psikolojik yardımlar almaktadır. Psikiyatr ya da psikologlara ''Deli Doktoru'' yakıştırması hiç hoş olmadığı gibi, haksız da bir nitelendirmedir...
İçi boşaltılmaya çalışılan diğer önemli bir kavram aile ve hane kavramı. Televizyon kanallarında yüzlerce dizi var. Hem devlet televizyonlarında hem de özel kanallarda aile dizisi diyebileceğiniz kaç tane dizi var? Ben pek göremiyorum. İçlerinde hiç bir İslami motif ya da Müslümanlık ile çağrışım yapan hiç veri yok. Ne birbirleri ile selamlaşırken, ne bir namaz kılan insan görüyorsunuz, ne besmele ile bir işe başlama... Aldatma, içki, sigara ise gırla gidiyor... Velhasılı gerçek İslam Toplumunda ki ailelerin televizyonlarda anlatıldığı gibi olmadığı gün gibi aşikar...
Mezhepleri din zannettik, oysa Kur'anın ''Hep birden sımsıkı Allah'ın ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah'ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın ki, siz birbirinize düşman iken, kalplerinizi kaynaştırdı da Onun nimeti sayesinde kardeş oluverdiniz.'' ayetinin tecellisini bir türlü yerine getiremedik... ''OKU'' dedi Rahman ve Rahim olan Allah, onu bile anlayamadık veya yanlış anladık. Anlasaydık, okusaydık, hem Kur'anı hem de başka başka okunacakları bu gün İslam Dünyası da bu durumda olmazdı kesinlikle...