Şekilcilik, kalıpçılık, sembolcülük, dayatmacılık
Toplumların karşısına politik bir simge, kalıp, işaret ve şablon ile çıkanların amacı nedir ki?
Herkesi davet ediyorlarsa, herkese açıksa, herkesin beklentisini karşılamak için yola çıkmışlar ise; "herkes böyle olsun, kurtuluş, huzur ve barış için böyle olunmalıdır" mı demek isteniyor?
Böyle bir simgeye tapınmayanlar, ötekileştirilmeye mi mahkum ediliyor?
Sizin gibi inanmayanlar ve düşünmeyenlerin statüsü, müeyyidesi, konumu ne olacaktır?
Tüm bu ilkel yaklaşımlar, insanı ve değerlerini derinlemesine anlamamaktan/anlamak istememekten kaynaklanıyor.
Kendi özel yaşamında, kısıtlı dünyanda istediğin gibi yaşa, bağır, şekilden şekile gir. Fakat yasal bir ruhsat alıp, toplum huzurunda bencil, kincil, simgesel mesajları dayatmak, algılarda tercihten öte bir anlam ifade ediyor.
Bilim ve bilgi düzeyi, zihniyeti kemale ermemiş olanlar, inanç gözlüğü ile tarttıklarından, her anlatılanı, doğrulamaya ihtiyaç hissetmeden gerçek ve gerekli zannedebiliyorlar. Bu da evrensel kabul görmüş ilke ve etik değerlerle örtüşmüyor.
Her insan göz retinasından, parmak izine kadar, kalbi duygularından, karakter yapısına kadar ayrı ayrı ve farklı yaratılmıştır.
Bunları gözardı edip, tüm insanları aynı makinadan geçirmeye çabalamak boşuna bir gayrettir, gizli bir hak ihlalidir.
Hayvanların bile yalnızca şekilleri değil, davranış yapıları da farklılıklar gösteriyor.
Kuşları gözlemleyin, hepsi iki ayaklı, iki kanatlı ve gagalı fakat hepsinin uçma karakteri, yuva yapma şekli, yem yeme tarzı, insanlarla olan ilişkileri farklılıklar gösterir.
Toplumsallaşma, her bireyin torna ürünü gibi aynı olmasını gerektirmiyor.
Davranış, eylem, beklenti, niyet ve dayanışma hallerimiz, uyumlu, sistematik ve modüler bir yapı oluşturabiliyorsa modern toplumun temellerini atmış oluruz. Rakip, muhalif, diğer farklı inanan ve düşünenlere, savaş hukukundan daha ağır şartlarla iletişim kurmakla nereye varabiliriz?
Suyu bir kaba doldurup buzdolabında dondurduğumuzda, bulunduğu kabın şeklini alır. Plastik tarağımızı saçımıza sürdüğümüzde statik elektrik yüklenir.
Demiri bir manyetik alana soktuğumuzda mıknatıslanma özelliği kazanır.
Hepsi de doğallıktan geçici uzaklaşmadır.
Kendi haline kalırsa, bir süre sonra eski doğallığına dönerler.
İnsanların da doğal duygu ve düşünceleri, bilinç kodları, bu tür dış etkilere maruz kalmaktadır.
Yani isteğimiz, kabulumuz, onayımız dışında bir yazılım algoritması geliştiriliyor, beynimizi bir bilgisayar çipi gibi kodlamaya çalışıyorlar.
İnsanları bir iletişim networku gibi birbirine bağlayıp, ana kumanda masasında siz olamazsınız.
Kapitalist doyumsuzlar, emperyalist hazımsızlar, politik hokkabazlar ve inanç tacirlerinin geliştirdiği ve dayatmak istediği işte budur.
Din, dil, ırk, düşünce, duygu ve özlemlerimiz farklı olsa da tüm doğal canlıları da içerisine katarak, aynı gök kubbenin altında nefes almaya, ıslanmaya, mücadele etmeye, üretmeye, tüketmeye, sevmeye kodlandık, odaklandık.
Tüm evren holistik bir bütünlük içinde yaratılmıştır. Düşün, anla, oku ve yürü.
Zamanla gereksiz şeylere gülüp geçeceksin ve sevmeyi öğreneceksin.
İnsanoğlunun bırakabileceği en değerli ve kalıcı miras işte budur.
01.10.2019
Ali Rıza Malkoç
#armozdeyis