Çıngırak çala çala gelip soksa yılan zehrinden insan ölür. Hani der ya bana dokunmayan yılan bin yaşasın ama ölmemek için önlem alacaksın. Gerekirse dokunacaksın, tedbir alacaksın, elini taşın altına koyacaksın, ölmek yahut öldürmek istemiyorsan hiç bir çözümden korkmayacaksın. Çıngırak çalacak ama senin yaşadığın yerde çalmayacak artık.
çıngıraklı alarmın varsa hırsız çalmaktan vaz geçecektir. Can değil mal değerli olacaktır. Hiç kimseye malımı evde saklıyorum demeyeceksin. Mal dediğin gizlinecek bir yerlerde. Malım var mı derdim de var diyeceksin. Belki alarm yetmeyecek, güvenlik koyacaksın kapıya… Hırsızın arsız zehri değmesin diye, sağlığından olacaksın dert sahibi olcaksın. O zehir yılan zehri gibi hızla öldürmeyecek ama işkenceyle ve zamanla öldürecek. Hırsızla karşılaşırsan yılan gibi sokacak, elinde ki silahı, fenerinin ışığı, arsızlığı çıngıraklı melodiyi yayacak… Hırsızlığa karşı tedbir almak yerine, sebepleri ile mücadele edeceksin. Bir kaç hırsızlık yapanının kolunu kesmekle, yıldıracaksın bu kişileri. Çalan çalarsam kolum kesilir diyecek. O kolum, o kadar değerli ki, dünyanın parasını çalsam o para o kolu geri getirmeyecek diyecek… Hani bazıları çıkar da kol kesilir mi canilik diyecekler, onlara derim de ya benim malımı çalıp herkese el kol açtırmak, dilendirmek çok mu güzel, bu insanlık mı diyeceğim.
Paketten gelen ses çıngıraklı melodi gibi gelir insan kulağına, yakan çakmak sesi daha da artırır sesi, ağza aldıkça vücuda girip sokar dumanlı zehri sigaranın… İçen insana baksan neredeyse çıngırak sesinden dans edecek haldedir, ne keyif alır, ne keyif… O ses seni zehirler oysa, dumanıyla yavaş yavaş… Yılana, hırsıza tedbir alan nedense çıkan dumana aldırmaz. Hem kendini hem de çevresini zehirler. Bir değil binlerce kişiyi zehirler aynı anda. Hani o çıngıraklı ses beni rahatsız ediyor, kapat sesini-içme desem, özgürlüğüme karışma der. Rahatsız oluyorsan, istediğin yere çek git der. Eştir, dosttur, arkadaştır, anadır, babadır… Nasıl tedbir alacaksın ki? Paketten gelen ses, her kıpırdanışta sesini yükseltir durur. Sigara içecekseniz evime, yanıma, iş yerime… Yaşadığım hiç bir yere gelmeyin deseniz, kaç kişiyle dertleşebilirsiniz ki? Yalnız yaşamaktır tek tedbir… Reddetmektir zehrini salan insanı! Doğrusu budur. Her yerde her doğru söylenmez ama!
Eğer çıngıraklı melodi olmasa insan yaşlanır mı, korku olur mu, bir sapık üniversite öğrencisi balerini takip edip onu öldürür mü? Ama var, var ve her yerde o melodi ile dans ediyorlar, içkiyle, sigarayla, uyuşturucuyla, çalmakla, yılan sokmasıyla, masum öldürmekle… Zehrini vücutlarında hissediyorlar. Hani müzik niye icat edildi ki diyesim geliyor. Her önüne gelen besteleyerek, uyuşturuyor beyinleri, kalpleri, damarları, acıları…. Yavaş, yavaş zehirleyerek. İster ormanda, ister köyde, ister şehirde adı değişiyor melodinin, dinleyenler zehirlenmeye devam ediyor… Ölmeye bahane oluyor işte. Tedbir almadı da öldü diyoruz, hangi vicdan rahatlıyor, anlayamıyorum… Ağıtlar, gök gürültülü nisan yağmurlarına karışıyor. Her yerde matem var. Allah rahmet etsin diyoruz. Başka da ne yapılabilir ki. Gelenek haline gelmiş müziği sustuktan sonra kelebek uçuşlu çıngıraklı yalanlar… Bunu okuyacak olan da hala çıngıraklı melodi dinleme peşinde… Nasıl bir tutkuysa dinlemekten de bıkmıyorlar ki… Boşuna mı yazdım bu kadar ya! Hiç bir şey boşuna olur mu? Mutlaka birileri o melodiyi dinlemekten vazgeçecektir, eminim diyorum kendi kendime…
Saffet Kuramaz , 5 Aralık 2019