Bakıyorum etrafıma, ölmüşüm her yer uçurum. Kımıldayamıyorum ya düşersem diye… Ne ışık var ne de ses, yayılmış toprak kokusu. Çok severim ya, maydonoz kökü gözümün önünde, okşuyor yüzümü. Ellerimi kefen bağlamış, kaşıyamıyorum da! Düşünün halimi, içler acısı. Ne kadar uzanacağım böyle ki…


Uyandım bu rüyadan. Hayır olsun dedim, dedim ama irkildim de… Ya bu gerçek olursa! O çukurda kimi bulacağım, hangi hayali kuracağım, kıpırdamadan duracağım, hangi anımı düşüneceğim… Dünyada sevdiğim kimse gelmez de yanıma, yapayalnız olacağım. 


Sabah, kahvaltıda yine maydanoz var. Yaprakları taptaze, kökünden eser yok, gülümsüyor bana, yansıyan sabah güneşiyle. Hani o rüyayı unutmak adına hızlıca yiyorum, yersem unuturum belki diye… Dişlerime girmiş, ağzımdan çıkmıyor. Kürdan falan derken, fırçalarken dişlerimi kurtuluyorum. Oh be diyorum.


O da ne kucağıma sabah sabah sela sesi geliyor. Hem öyle yanık ki… Kim öldü ki acaba, nasıl bir yere gidecek ki? Genç mi yaşlı mı? Nasıl yaşadı, yaşlandı dünyada acaba? Hangi umudunu ya da arkadaşını yanına alacak ki? Gel benimle bu yolculuğa sonuna kadar katıl dese kim buna rıza gösterir ki? Bir çok sır dolu soru benimle, karnımda aç ama canım yemek istemiyor. Yüreğim daraldı birden. Bu rüyadan nasıl kurtulabilirim ki?


Siz ne yapardınız bilmem ama bu rüyadan çıkıp yaşamıma devam etmek istiyorum. Sanki bir ses durmadan tekrar ediyor, sen de öleceksin…Hani yola çıkarken ihtiyaçlarını araştırıp yanına alırsın ya, bu son yolculuğunda yanında ne götürmek istersin diyor o ses! Hayda ne yolculuğu böyle, ben dünyada hep yaşarım diye gezdim durdum, ölüm mü  bu nasıl ya, böyle yolculuk mu olur, planlanır, neye ihtiyaç var diye iyice düşünülür? İrkildim, evet daha dün ölmedi mi bir yakınım, cenazesine bile gitmedim, acılı ailesini arayıp başınız sağ olsun da demedim. Ama hakikaten ölüm son yolculuk, adam yok oldu dünyadan… Bak mesaj gelmiş, akrabaları mirasını paylaşmışlar bile. O hiç sevmediğim mirasyedi oğlu koskoca villaya taşınacakmış. Babası öldü diye nerdeyse göbek atacak…Ne kibir, ne kendi beğenmiş bu ya… Nelerde yazmış.


Ben hiç düşünmedim mi gerçekten yoksa ölümü? Ne kadar titizim oysa yola çıktığımda, ne kadar çok bavul taşırım bir yerde üç gün bile kalsam. Sanki gönüllü hamallık ederim. Ama hiç ölüm yolculuğunda ne lazım olur, yanıma ne alırım hiç düşünmedim ki? Ölen kişinin girdiği yerde dünya ile ilgili neye ihtiyacı olur ki? Sonuçta toprakta çürür insan işte, aldıkları da. Hani içimde ki ses hala tekrar ediyor, yolculuk için neye ihtiyacın varsa araştır ve al yanına… Çıldıracağım ya!


Hayatımda bu son yolculuğu hiç araştırmadım. Kulağımda garip ama çocukluğumdan kalma dinsel öğretiler geliyor… Elesti Birabbikum-Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Kalu bela: evet… Ne zamandan beri müslümansın  diye sorduklarında kalu beladan beri derdik. Yani, Bu ölüm bizim Rabbimdir dediğimize götürecek demek ki…Ama benim hiç derdim olmadı ki dinmiş Rabmiş…Hatta bu yolda gidenleri taşladım durdum hayatım boyunca. Bunun tersini savundum ya da bu kişilerle yattım kalktım. İnadım da inattı. Bu kişiler ölüme yok oluş diyorlardı hep… Eğer öyleyse bu yolculuk fikri nereden çıktı. Eğer yolculuk varsa, orada yaşamda devam eder değil mi? Hep kurallara sadık kaldım, kimseyi üzmedim. Kimseye haksızlık yapmadım. Peki nasıl olacak bu yolun kuralı, kaidesi o zaman. Mutlaka bir kitabı ve kanunu olmalı değil mi? Nasıl bir kitap olabilir ki? Çocukluktan kalan anılar da, Kur’an diyorlardı, bir kitap varmış. Dur şu miras kalan kitapların arasına bir gireyim. Üzerinde herhalde Kur’an yazar… Şu kitaplık da ne kadar tozlanmış, her yerim toz oldu… Öksürüyorum da! Nerede ya…. Leyla Mecnun, İslam ilmihali, Mesnevi, İmam Rabbani…Ne kadar çok kitap varmış ya, saklamışım bunları.. Koleksiyoncu muyum ne, satsam çok para eder mi ki… Dur ya, paraya mı ihtiyacım var ki? İşte buldum, bu ne ya farklı bir alfabe, hangi dil acaba… Neyse ne işte yanında Türkçe de yazıyor. Bir fihristi de var. Ölüm hakkında, ne kadar çok anlatılmış sayfalar var, “Her canlı ölümü tadacak…” Hepsine tek tek bakmalıyım. Ya hemen ölürsem, şimdi bakmalıyım. Yarın geç olabilir işte…


O gece hiç uyumadı o… Yolculukta neye gerek var hepisini bir bir buldu ve uyguladı sonra da… Çevresini, kılığını, kıyafetini değiştirdi… Artık tek kural vardı yaşantısında, Kur’an ayetleri… Aşk anlayışı, umut anlayışı, dünyaya bakış açısı, evrenin sırları… Hepsi değişti!  Bilinç ve bakış açısı yolculuğun gereklerini ortaya koymuştu. O Kur’anı okumakla, sıradan insanın bile büyülenmemesi mümkün değildi ve ona uymaları o kadar kolaydı ki… Yeter ki okumalıydı, onu yeren konuşmaları ve dikteleri göz ardı etmeliydiler. Gerçeği kaynağından görerek, kendi kararını vermeliydiler… İşte gideceği yolculuğunda keşfedebileceği tek kaynak buydu…  Bu kaynağı okuyup yaşayana ne mutlu, ne mutluydu…



Saffet Kuramaz 


( Son Yolculuğa Hazırlanmak Gerekiyor başlıklı yazı safdeha tarafından 29.12.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu