Oturdum kendimi bekliyorum;
Hani öyle uzun uzun denize
Gökyüzüne hani
Hani öyle derin derin suların mavisine
Hani öyle el ele
Hani öyle kavuşmamız mümkün değilken hem de
Hani öyle çığlık çığlığa
Hani öyle dudaklarımız mavi mavi
Hani öyle martıların gözlerine baktığımız
yerdeyim yine…
Oturdum kendimi bekliyorum;
Umurumda değil;
Yüzümü köpek gibi dişlemesi
Ve bir kırbaç gibi tenimde şaklaması esen
rüzgârın…
-Tamam…
Yanım
da sen olsaydın daha bi sıkı giyinirdim illa ki;
Kızardın
bana çünkü-
Soğuktu… Rüzgârdı…
Kayalardı; ıslak bir bıçak sırtı kadar
keskin…
Dalgalardı; kendini hesapsızca kıyılara
vurup duran…
Yokluğundu; buz gibi elleriyle dokunup da
yüreğimi donduran…
Ve bütün bunlar yetmez gibi… Yarama tuz
basar gibi;
Güneşi boğan karaltı ve korkunç bir
gürültüyle
Üstüme başıma
Düşüme ve gülüşüme yıkılı yıkılıverdi
bulutlar
Yağmurda fena başladı -hay böyle şansın-
Başlasın…
“Yağmur yağıyor/ Seller
akıyor
Arap kızı/ Camdan
bakıyor” muş
Baksın…
Oturdum kendimi bekliyorum;
Az sonra seninle kol kola gelecek olan
beni;
Güneşe sırtını yaslayan sıcacık bir umutla;
Seviyorum seni hâlâ…
Ocak 2020/