Yunanistan Avrupa’yı “Ya biz, ya Türkiye” diye baskı
yapıyor, tehdit ediyor. Ama avcunu yalamaya devam ediyor. Yunanistan’ı duyan,
işiten bile yok. Almanya Bild Gazetesi, Türkiye; “Yunanistan’ı Almanya’ya
çağırmayın,” dedi, diye yazıyor. Gücün
kadar hükmün geçerli yasası işliyordu.
Korkut; bir strateji ustasının; “Devletler
çıraklıklarında oyuna gelir, kalfalıklarında oyun bozar, ustalıklarında oyun
kurarlar. Suriye’de Fırat Kalkanı harekâtı ve Irak’ta Pençe Harekâtıyla uzun
bir planın paçası olarak hazırlanan oyunu bozdu. Libya harekâtı ile de yeni
oyun kurdu. Oyuna geldiğinizde hem malınız, hem canınız gider, oyun
bozarken emeğiniz gider, oyun kurarken enerji toplarsınız,” sözlerinin ne ifade
ettiğini anlamaya çalışıyordu
Cep
telefonundan videolar seyrediyor, dünyada ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.
“Tüm emperyalist güçler bölgemize var güçleriyle saldırıyorlar. Bu saldırılar
da eskisi gibi değil… Direk ordularıyla girmiyorlar, ambargo, ekonomik yaptırım
ve saldırılar gibi yöntemlerle yapıyorlar.
Her tarafından petrol fışkıran bölgemize, bir yenisi olan Doğu Akdeniz
yer alt kaynaklar eklendi. Fırsatı olan Türkiye’ye saldırıyor. Bu güne kadar bu
kaleyi yıkamadılar ama pes etmiyorlar. Elimizi nereye atsak orada karşımıza
çıkıyorlar. Adı üstünde vekâlet savaşları… Bu gün bu vekillerden en aktif
olanı, kabile ile devlet arası bir oluşum, parası olduğu için devlet sayılan çete
bir ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri… Yedi kabileden müteşekkil, sekiz milyon
nüfusa sahip dünyanın petrol yönünden en zengin altıncı ülkesi… B.A.E petrolden
elde ettiği zenginliği efendileri ne emrederse, onun için kullanıyor.”
Türkiye’yi, Türkleri ve diğer milletleri düşünüyor,
asil bir milletten olduğunu görüyor, gördükleriyle kendini mutlu ve huzurlu
hissediyordu. Fransız Tarihçi Roux “Türkler ’de imparatorluk kurma eğilimi
vardır. Türk kelimesinin anlamı yeryüzünün hükümdarı demektir. Ve Allah’ın
Türkleri dünyaya nizam vermesi için yarattığına inanıyorum,” sözlerinin
gerçekliğini tartmaya çalışıyordu.
Diğer yanda Adolf Hitlerin “Türkler öyle bir millettir
ki, eğer saldırırsak tamamını yok etmek gerekir. Yoksa bir tane bile hayatta
bırakırsak, yeni bir devlet kurar ve intikam alır,” sözleri karşısında tebessüm
etmekten kendini alamıyordu.
Napolyon Bonapart’ın; “ İnsanları yücelten iki meziyet
vardır; Erkeğin cesur kadının namuslu olması… Bu iki meziyetin yanında hem
erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz
canını feda edebilecek kadar vatana bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyete ve
fazilete sahip kahramanlardır. Bunlardan dolayıdır ki, Türkler öldürülebilir
fakat mağlup edilemezler. Bana Türklerden kurulu bir ordu verin dünyayı rehin
alayım. Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu,” sözlerini
okuyunca Türk oluşuyla gurur duydu.
Gözleri ekrandaki İtalyan şair Tasso‘nun “Türklerden
bahsediyorum. Düşmanına saldırırken amansız bir kasırga, korkunç bir denize ve
insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk; dost yanında ve silahsız düşman
karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli yıldırıma,
göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize çevirmek tabiatı da inciten bir gaflet
olur,” sözlerine takılmıştı.
Kapıya yakın olanlardan birinin; “Dikkat, komutan,”
sözleriyle ayağa fırladı. Komutan salondakilere baştan sona bir göz attı. Dört
kişinin ismini saydı, saydıkları arasında Korkut’ta vardı. “Benimle gelin,”
sözleri üzerine komutanı takip ederek onun peşinden gittiler. İçeriye giren
selam vererek çıta gibi dimdik ve yan yana diziliyordu. Gelenler kendini Yarbay
Muhsin’in bakışları altında buluyordu.
Muhsin Yarbay; “Arkadaşlar içinizde bir mazereti, bir
rahatsızlığı olan var mı?” Diye sordu.
Hep bir ağızdan aynı anda, gür bir sesle; “Hayır,
komutanım!” çıktı. “Hazırlığınızı yapın, akşamdan Almanya’ya uçacaksınız. Bir
ekibimiz sizi havaalanından alacak. Göreviniz hakkında tüm bilgiler orada size
verilecektir. Sağdan isim say!”
“Albay Turgut, Yüzbaşı Ülkü, Üsteğmen Reyhan, Üsteğmen
Korkut.”
“Albay Turgut tim sorumlususunuz. Allah yardımcınız
olsun. Albayım siz kalınız. Diğerleri çıkabilir.”
Topuk selamı çakan sırasıyla odayı terk ediyordu. Yarbay Muhsin, Albay Turgut’a Almanya
göreviyle ilgili talimatlarını verecekti. Komutanın odasından çıkan toparlanmak
üzere dağılıyordu. Korkut yeni görevle kendine gelmiş, içini dolduran boşluğun
yerini görev aşkıyla dolduruvermişti.