...
Güneş, ağaçları altın rengine boyuyor, ağaçların tepesi mavi
göklere doğru hafif hafif sallanıyordu.
Minel mutfakta bulaşıkla uğraşırken, arada bir pencereden
meraklı bakışlar fırlatıyor, çevreyi izleyen gözlerinde merak okunuyordu.
Türkiye korona virüs sebebiyle sokağa çıkma yasağı koymasa da herkesin evde kalması
için zorluyordu. Komutan da bir haftalık izin için geldikten sonra fide
alımının dışında evden çıkmamıştı.
Mutfak işlerinden sonra evin önünü derleyip toplamış, evin
önündeki koca dut ağacının altına masayı koymuş, üzerine örtü açmıştı. Babası
ile komutan bahçede çalışmaya devam ediyorlardı. Açık alana bakla ve fasulye
tohumları ekmiş, domates, biber ve patlıcan fideleri dikmişlerdi.
Minel kendi kendine düşünmeye devam ediyordu. “Kadın ve erkeğin
birbirine eğilimi, insan soyunun devamı için içgüdüsel genetik algoritması
gereği değil mi? Erkek aşk verip
cinsellik isterken, kadın da cinsellik verip aşk istemez mi? Bir kadın olarak
sevilmeyi, değer verilmeyi, duygusal ihtiyaçlarımın karşılanmasından daha doğal
ne olabilir ki? Eşleşme biyolojik olsa da, evlilik kültürel bir olgu değil mi?”
diye düşünüp gidiyordu.
Elbette modern hayat ve rekabetin teşviki tüm insanlardaki gibi
Minel’deki beklenti seviyesini de yükseltiyordu. Gördüğü ve tanıdığı insanların
neredeyse tamamı küçük şeylerden mutlu olmayan, sahip oldukları şeylerin
kıymetini bilmeyen kimselerden oluşuyordu.
Elvin televizyon seyrediyor, Aden ise eline geçirdiği bir
dergiyi karıştırıyordu. Minel ise öğle için ocağa yemek koymuş, babasıyla
komutanın yorgunluk atabilmesi için çay demlemişti. Onların dönüşünü
bekliyordu.
“Dünya özgürleşme ve bireyselleşme adına aile kurumunu geri
plana iterek, evlilik dışı yaşama kapı aralasa da, yine de kadınlar ve çocuklar
en çok ezileni olmuyor muydu? Sağlıklı bireyler, sağlıklı bir aile ortamında
yetişmez miydi?”
“İş ve eş seçimi erkekler kadar, kadınlar için de önemli
olmalıydı. Mutluluğu için hayati bir öneme sahip olan evlilik konusunda doğru
bir karar vermesi gerekmez miydi? Evlilikteki uyumun kalitesini biraz da beklentiler
belirlemiyor muydu?”
“Evliliğin ortak bir proje çalışmasındaki uyumu gerektirdiğini
düşünen kaç kişi vardı acaba? Elbette farklı ortamlarda yetişmiş insanların
düşünce kalıpları da farklı olacak ama beklenti ve amaçlar aynı yönde olursa başarı
kendiliğinden gelmez miydi? Evlilikte kişilikten daha çok, beklentiler
belirleyici olmuyor mu? İnsan alışveriş yaparken bile ölçüp biçer de,
evleneceği zaman ‘evlilikten ne bekliyorum’ diye ölçüp biçmez mi? Zengin olmak,
güzel olmak veya yüksek mevkide olmak, o insanı iyi biri yapmayacağı gibi iyi
bir eş de yapmaz.”
Yaşlı Adam “Komutan eline sağlık… İyi akıl ettin. Bundan
sonra ben onlara bakarım. İnşallah beraber yemek nasip olur.” Komutan elini yıkayınca,
Minel ona havlu uzattı. O masaya geçerken, babasına da havlu tuttu. “Çay
demlemiştim. İçersiniz değil mi?”
“Elbette kızım.”
Minel çayları katmış, yanında atıştırmalık bir şeylerle
komutandan başlayarak ikram etti. Komutan “Teşekkür ederim,” sözlerine “afiyet
olsun” sözleriyle cevap verdi. Türkçe öğrenmek için kendini zorluyordu.
Ablasının gelip hazıra konarcasına masa etrafına oturmasına
aldırmadan, onlar çay içerken, onları seyrediyor. İçinden düşünmeye devam
ediyordu.
“Evlilik; biriyle bir uzun yolculuğa çıkmaktır. Elbette beklentiler,
evliliğe yüklenen anlamı da belirleyecektir. Beklentinin yüksekliği, sorunların
da yüksek seviyede olmasını belirleyecektir.”
Kendi içinde bir hesaplaşma kaygısını güderken, zihnini düşünmekten men edemiyordu. “Minel umudunu yitirme, hep ümitvar ol!” diyor, enerjisini asla bitirmek istemiyordu.
Umut etmek ve sevmenin dışındaki her şeyden vazgeçmeye razı oluyordu. Dili yüreğinde, yüreği de dilindeydi. Gönlünün dolusuyla Yaradan’a sesleniyordu. “Aşkın ateştir, ateşinse gül bahçesi… İster aşk ateşinle yak, istersen gül bahçesinde âşık eyle…”
...
Ant. - 020420