...
Yaklaşmakta olan akşamın rüzgârı çırpınan denizi kıyıya vurduruyordu. Güneş
denizi önce altın sarısına, ardından kızıla boyayarak, ardından akşamın
lacivertine büründürüyordu. Deniz esintisi nemli haliyle Al Bahr otelinin on
dokuzuncu kattaki penceresinden içeriye dalıyordu.
Mary düşünceden
düşünceye koşarken, havanın karardığının bile farkında değildi. Son aylarda cıvıl
cıvıl renkli hayat geride kalmış, otel
bile sessiz, sakin hatta öksüz bir görüntüye bürünmüştü.
Odasında duşunu almış,
en güzel elbisesini giyinmiş, saçını taramıştı. Kendini beğendirmek arzusuyla
tekrar tekrar aynanın karşısına geçmişti. O kadar çalışmanın, o kadar yorgunluğun
arasında ilk kez de olsa bir geceyi de kendine ayırmak istemişti. Odasına iki
kişilik yemek, yanına tatlı, meyve ve içecek söylemişti. Sabırsızlıkla Korkut’u
bekliyordu.
Kapının zilinin çalması üzerine sekerek koşmuş, beklediğine kavuşmanın
heyecanla kapıyı açmıştı. Ama gelen çiçekçiydi. Çiçeği alıp, çiçekçiyi
gönderdi. Kapıdan başını çıkararak, beklediğini görebilmek umuduyla sağa sola
baktı. Görünürde kimse yoktu. İçeriye geçerek çiçeği masaya yerleştirdi. Heyecanı
önce buruklaşmış, çiçek gelmesinin misafirinin geleceğinin öncü işareti
olmalıydı.
Mary düşüncelerini toparlayamamıştı ki, kapının zili tekrar çaldı.
Süratle kapıya yöneldi. Süratle kapıyı açtı. O anda Korkut asansörün kapısını
aralamış, Mary’nin odasına yönelmek üzereyken, bir erkeğin Mary’nin odasına
girdiğini görünce, geri dönmekle dönmemek arasında kısa bir tereddüt yaşadı. Buna
bir anlam veremedi. Asansörün kapsını kapatarak gerisin geriye döndü ve otelden
çıkıp gitti.
Mary kapının önünde Londra’daki mesul şefi Herbert ile burun buruna geldi.
O anda en son görmek istediği kişi ancak Herbert olabilirdi. Ama o anda yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Herbert; “Gördüğüm kadarıyla birini bekliyordunuz.”
Mary; “Yooo,” dedi. Ve sözlerine kaldığı yerden devam etti. “Kimseyi
beklediğim yoktu. Üzerimde günün yorgunluğu olduğu için yemeği odama
istemiştim.” Dese de, beklemeksizin ani bir anda odasına Herbert’in gelişine
kötü yakalanmıştı. Herbert feleğin çemberinden geçmiş, mesleğinde fazlasıyla deneyimli
biriydi. Öyle kolayca kül yutacak cinsten biri değildi.
Herbert, Mary’nin yalan söylediğinin farkındaydı. Ama işi aldırmazlığa,
biraz da inanmışlığa vurmuştu. Uçaktan ineli çok olmamıştı ve açtı. Her şeyi
geride bırakarak, Libya sahillerinde de olsa, yıllardır kocasız şu sarışın
kadınla baş başa bir geçirmenin tadını çıkarmak için kendini hazır hissetti.
“O zaman beni de sofrana misafir edersin değil mi?” diye sordu.
Mary yüzüne yapmacık bir tebessüm bırakarak; “Tabii buyurun, beni de
yalnız yemek yemekten kurtarmış olursunuz. Hayrola şef, kolayca sahaya
inmezdiniz. Olağanüstü bir durum mu var? Yoksa geçiyordum uğradım hikâyesi mi?”
Herbert tam masaya oturacaktı ki, Mary “Dışarıdan geldiğinize göre, -malumunuz
virüslü günlerden geçiyoruz- yemekten önce elinizi, yüzünüzü yıkamak istersiniz
herhalde…”
Herbert söylenenleri hiç duymamış gibi ceketini koltuğun üzerine atarak,
lavaboya yöneldi. Cevap vermeyişine Mary bozulur gibi olmuştu. Ama bozulduğunu çabuk atlatmak için kendini
zorluyordu. “Neden olmasın,” dedi. Elinde getirdiği şarap şişesini yemek
masasının üzerine bıraktı. “Bak, sana İngiltere’nin en iyi şarabını getirdim,”
dedi.
“Teşekkür derim,” diye ardı sıra seslendi. Herbert ile aynı odayı
paylaşmak, onunla baş başa kalmak istemiyordu. Geri dönüp dönmeyeceğini veya
Tripoli’de ne kadar kalacağını bilmiyordu. Bir yolla bunu öğrenmek ve ona göre
hareket etmek istiyordu.
Herbert elini yıkayarak dönerek masaya oturmuştu. Herbert ser veriyor,
sır vermiyordu. Birbirini kollayan iki oyuncu gibi bir birilerini izliyordu. Herbert
iyi bir yemek ve içerisine az uyku ilacı karıştırılmış bol şaraptan sonra
olduğu yerde sızıp kalmıştı.
Sabah geç kalkmış olmasına rağmen, bir hafta sonra bir aylık görevle Mısır’a gitme görevini vermiş, “tüm detaylı bilgiler zarfın içinde var” demişti. Saat 11 uçağıyla Herbert’i Londra’ya yolcu edince rahatlamıştı.
“Mısır’a gitmeden önce mutlaka Korkut’la bir araya gelmem gerekir,” diye
kendi kendine plan yapmaya çalışıyordu.
...
Ant.- 030520
...
Devamı var
...