…
Korkut gözle görülmeyen bir mikrobun yaptıklarına bakıyor,
ipe sapa gelmeyen insanlar da dâhil tüm insanları tedbir kapsamında evlerinin
içine tıkarken, şehirleri ve ülkeleri de birer cezaevine dönüştürüyordu. Toplum
kendi evlerinde tecrit ediliyordu.
Dün araçla yola çıktığında yollar gayet sakindi. Uzun bir
zaman gittiği halde, yol boyu gelen veya giden olmamıştı. Eskiden olsa yol
kenarında araç bekleyen birini almakta hiç tereddüt etmez, yol sadakası ve
hayır olsun diye durup götürmeyi kendisi teklif ederdi. Yol üstünde yaşları
otuzunda el atan iki erkeği alıp almamakta tereddüt etmiş, güvenli kalmak
niyetiyle almadan gitmeyi tercih etmişti.
Bir ara yol kenarında durmuş, madden arınmak ve ibadet
niyetiyle abdest alıp camiye girmişti. Caminin giriş bölümüne konan bir masa
üzerine birkaç şişe kolonya ve gül suyu, ikram niyetiyle şeker konmuştu. Duvara
yapıştırılmış bir kâğıtta; “Hayırseverlerimizin ikramdır, kullanınız, yiyiniz”
yazıyordu. Tebessüm etmişti. Namazını kılmış, duasını yapıp kalkmıştı. Kolonya
dökünmüş, bir iki şeker almıştı. Yanı başındaki sadaka kutusuna sadaka atarak
dışarıya çıkmıştı. Aracına binerek yola koyulmuştu.
Şehrin girişinde polisler tarafından gelen araçlar durduruluyor,
araçtakilerin ateşleri ölçüldükten sonra şehre girmelerine izin
veriliyordu. Korkut’ta aynı süreçten
geçtikten sonra şehre girmişti. Şehrin sokakları da sakindi. Tek tük insan
vardı. Bazı ihtiyaç malzemeleri için açık marketlerden birine girip, gerekli
malzemeleri alıp, ödemesini yaptıktan sonra yoluna devam etmişti.
Belki çalışan erkeklerin tecrit yoluyla zoraki evde
tutulmaları, ilk günler için eş ve çocuklarıyla bir arada olmak adına
memnuniyet getirse de, giderlerin devam ettiği, gelirlerin kesilmesi erkekleri
germeye devam ediyordu. Hatta evleri içinde eş ve çocuklarla bile mesafeli
durulması yönündeki telkinler sınırları zorlar duruma getiriyordu.
İnsanların toplu olarak bir araya gelinen tüm mekânlar
kapatılmış, üniversiteler, okullar, sinemalar, kafe ve lokantalar, AVM
kapandığı gibi ibadete yapılan tüm mekânlar da kapatılmıştı. Daha sonra kuaför
ve berberler de kapanan mekânlar arasına girmişti.
Korkut haberlere baktı.
“Korona virüs tedbirleri sebebiyle uçak ve otobüs seferlerine
ve yolculara yolculuk izne bağlanmasıyla alınan kararlar bir ileri safhaya
taşındı. ‘Ağır hasta olanlar, 1.derecede yakını vefat edenler veya ağır hastası
olanlar, geldiği yerde kalacak yeri olmayanlar’ seyahat izin kurulundan
‘seyahat izin belgesi’ alarak seyahat yapabilecekler. Diğer vatandaşların
seyahat etmesine izinler durduruldu. Temel insani ihtiyaçların üretim ve
tedarik süreçleri içerisinde yer aldığını meslek odalarından belgelendirenler,
Seyahat İzin Kurulunun onayı ile seyahat edebilecekler. Kamu hizmeti
yürütenler, görevleri çerçevesinde seyahat kısıtlaması bulunmamaktadır.”
“Seyahat izin belgesi talepleri bireysel başvurularda elden
verilecek, telefon ve elektronik başvurular ise mail, mesaj veya telefonla
bildirilecek” diyerek diğer haberlere geçiyordu.
Dünyanın gidişatı hiç de iyi değildi. Paniğe kapılmadan
gerçeği kabul ederek, dünya veba ve koleradan sonra en ciddi tehditle karşı
karşıyaydı. Tehlikenin farkında olmak, umutsuzluğa da kapılmamak gerekiyordu. Neredeyse
her yerde hayat durma noktasına gelmişti. Tüm iletişim kanalarından ‘Evde kal,
Hayat Eve Sığar’ şeklinde çağrılar yapılıyordu.
Bir çılgın virüs; hayat ve sağlığın kıymetini, ailenin,
dostluğun ve toplumsal aidiyetin değerini yeniden fark etmeyi hatırlatıyordu.
Temizliğin sağlık kadar, toplumsal dayanışmanın, işbirliğinin ve iman etmenin
de gerektiğinin de altını çiziyordu.
Panik, korku, endişe ve umutsuzluk dörtlüsü, en az korona
virüs kadar son günlerin tehditleri olup çıkmıştı. Sosyal medyadaki asılsız ve
mesnetsiz kirli bilgiler de virüs kadar bulaşıcı olabiliyordu. İnsan sağlığını
korumanın, tedaviden de, para ve diğer her şeyden daha önce geldiğini tekrar
hatırlatıyordu.
…
Ant. 290320
...
Devamı var
...