…
Korkut; “Sizi dinliyorum,” dedi.
Mary “Aslen Alman asıllı, İngiliz vatandaşıyım. Almanya’da
gazetecilik okudum. Genç yaşta, ailemin reddetmesine rağmen, Cliff adlı bir
İngiliz subayla evlendim. Evliliğimiz uzun sürmedi. Kocam aniden rahatsızlandı
ve öldü. Tutunduğum dal kırılmıştı. Ailemin yanına da dönemiyordum. Kocamın
yasını tutarken, eve iki görevli geldi. Bir ucu askerlik ve istihbarata uzanan
birçok soru sordular. Verdiğim cevaplardan dolayı hayrette kalmışlardı. Tam
çıkmak üzereyken geri dönüp, ‘Cliff’in işini sana versek, onu bıraktığını
yürütseniz, onu yaşatsanız?’ dediler.”
“Cliff’i yaşatmak, onun izinden ölüme koşmak, bu bana çok
cazip geldi. Hiç tereddüt etmeden, ‘kabul ediyorum’ dedim. Gittiler. Beni bağlı
oldukları kuruma çağırdılar. Üstlerindeki şefleri ‘yetişmemiş olduğumu,
tehlikeli ve ağır işi kaldıramayacağımı’ söyleyerek reddetti.”
“İşim olmayacak gibi oldu. Konuşurken, insanı başka şey
düşünmeyecek kadar gözlerime bağlayan, bir kaynaktan akan su gibi pürüzsüz ve
ahenkli konuşan, zeki ve güzel bir kadındım.”
“Bir süre kendi aralarında konuştular. Kocamı yakinen
tanıyan subay “O, zaten ölümü arayan bir kadındır,” diyerek şefini ikna
etmişti.”
“İlerleyen günlerde yeni görevime başladım. En tehlikeli işler bana veriliyordu. İç
eksiksiz görevi yapıyordum. Siyasi ve askeri tarih üzerinde kendimi eğittim.
Almanca, İngilizce, Fransızca biliyordum. Birkaç kez son derece ve önemli görev
verdiler, başarıyla üstesinden gelip rüştümü ispatlamıştım. Bir süre sonra ise
kendimi burada BBC muhabiri olarak buldum.”
Güneş batmış, hava tamamen kararmıştı. Korkut Mary’den öğreneceğini
öğrenmişti. “Ben gideyim,” dedi.
Mary; “Kalmanız için ısrar etmeyeceğim. Yine görüşelim,”
dedi.
Üç gün sonra yolları tekrar kesişmişti. Mary, Korkut’un koluna girmişti. “Kolunuza
girmekle sizi rahatsız etmiyorum ya?” diyerek Korkut’a baktı. “Hayır” diye
cevap verdi.
“Bir erkeğin kolunda yürümeyi çok severim. Hele yakışıklı
olursa…”
“Beni şımartıyorsunuz,” diye gülümsedi.
“Siz şımaracak bir erkeğe benzemiyorsunuz. Hele Türkleri soylu
ve mert insanlar olarak biliyorum.” Sahilde kayaların üzerine oturdular.
Birbirine aşık iki sevgili gibi görünüyorlardı.
Mary; “Tunus ve Libya’da BBC muhabiri olarak bulunuyor,
savaş muhabirliği yapıyorum.”
Korkut; “Tabi ben de yedim…”
Mary tebessüm ederek; “Afiyet olsun…” dedi.
“Muhabirimiz bana ne haber getirdiler acaba?”
“Hafter’e yeni sevkiyatlar yapılacak. Sevkiyatların yeri ve
zamanı gazete arasındaki kâğıtta yazılı…”
“Bunu neden yapıyorsun?”
“İlla bir nedeni mi olsun?”
“Siz batılılar, karşılığı olmadan hiçbir yardımda
bulunmazsınız.”
“Karşılığında ne istiyorsun?”
“Seni!”
“Beni ne yapacaksın?”
“Seveceğim!”
Korkut güldü.
Mary “Çok garip bir şey mi söyledim?”
Korkut; “Bir türlü aza kanaat bile etmesini bile
bilmiyorsun.”
Mary; “Gören de zanneder ki, tüm Türkiye’yi istedim. Seksen
üç milyondan tek bir tanesini istedim. Koca ülke ne kaybeder ki?”
Korkut, Mary’nin niyet ve düşüncesini okumak için büyüteçle
bakıyormuşçasına ona baktı. Sözlerinde samimi görünüyordu. Mary biraz daha
ileri giderek, narin parmaklarını Korkut’un elinin üzerinde gezdirmeye başladı.
Korkut’un kafası bulanmıştı. Kadın gerçekten sevmeye mi başlamıştı? Yoksa
seviyor görüntüsüyle daha ileri mi gitmek istiyordu? Kararsız kalmıştı.
...
Ant. 010520
...
Devamı var