Hep anlatma derdindeyiz,
Yaptığımız müzikle
Konuştuğumuz dedikoduyla, gıybet ve iftirayla
Beden diliyle…
Çözümsüzdür, elde avuçta da bir şey olmaz
İçinde ki ölümlüyle!
Hep dinleriz de,
Ağıtlar yakarız da
Kafaya takarızda
Çözümsüzdür de, elden gelen bir şey olmaz da…
Kalpte ki binbir aşkla!
Anlatanda, dinleyende… Arasatta sıkışır kalırlar… Ne cehennem ne de cennet çözüm olmaz, rahata ermezler! iki grup arasında senaryolar, oyunlar, yalanlar dolaşır durur. Adına da bir ömür yaşadım denilir. Sahte kahramanlar, keşifçiler, gönül fethediciler, bilgiçler… Ortaya çıkar. Onlara nobel, oskar ve daha nice ödüller verilir. Hatta kupaları havaya kaldırmaları, göğüslerine altın madalya takmaları… Ülke marşları çalınarak milliyetçilik ruhları okşanır. Bu zalimliklerine karşılık bir nefes alıştır, oyalamalıdır. Her başarının temelinde maalesef büyük oyunlar oynanır. Kazanan elinde bir şey olduğunu sanır ancak kısa süre sonra onun heyecanının öldüğünü, elden çıktığını acıyla, pişmanlıkla görür.
Kazanıp da eli boş geri dönmek, ödül alıpta yeniden kazanamamak, zenginliğe alışıp da fakirlikle karşı karşıya kalmak, gençlikten yaşlılığa ermek… Zalim bir nefes aldırırken, karşılığında kaldırılamayacak kadar külleri savurur, arasat meydanındakilere… Bu sefer günaha banmış, şeytanının vesvesesiyle yanmış insan ilahi sorguyla baş başa kalır.
Dünyada gözü açık sultanlığı bir ömür dileyen insan, boynu hiç yere bakmayan baş, iki büklüm olmuş başı kumlara gömülmüş, artık ne dinler ne de anlatır. Yaptıkları kitap olmuş, Kur’anı oku denmez, bu ömür yazdığın kendi kitabın oku denir, hesap ver denir. Mizana konulur artılar eksiler…
Şişman olsaydım keşke der, o göbeğimde hayır dolu… Diyet yapmakta neyin nesi ki… Keşke günah işlememek için diyet yapsaydım, keşke… keşke neyle meşgulsam onu güzelleştirmek için makyaj yapsaydım, keşke… der. Ama ne derse dinlenilmez. Tartıya çıkmış her şey ve hüküm buna göre verilir, ne eksik ne de fazla.
Dostum ne anlat ne de ben dinleyeyim, Kur’an bana yeter, yeter… Okuyorum.
Saffet Kuramaz.