BEN FELSEFECİ DEĞİLİM
Ahmet AYAZ
Gaziantep Güneş Gazetesi 3 Mart
2020
Ben felsefeci değilim. Psikolog,
sosyolog felan da değilim. Din adamı gibi bir
özelliğim de yoktur. Ancak aklıma gelen güzel şeyleri yazıp, okurlarım
ile paylaşmaya çalışıyorum. Bugün burada yaşantılarımdan bir kesit sunmak
istiyorum. İnşallah yazdıklarım okurlarıma baş ağrısı olmaz.
Rahmetli kayın validemi eşim ile birlikte ziyarete giderdik.
Bize avuçlarını açarak, yüzünü de
gökyüzüne kaldırarak dua ederdi. “Ayyy
oğlum, kızım uzak yerlerden gelip yorularak beni ziyaret ediyorsunuz. Allah
sizi hacca nasip ede, çok iyisiniz, kadir kıymet bilenlerdensiniz” derdi.
Bir gün eşim de sinirlenerek anne senin hiç edecek başka bir duan yok mu? Dedi.
Kayınvalidem “Kızım sana en güzel
duaları ediyorum. Başka nasıl bir dua edebilirim?” dediğinde, eşim
kayınvalideye şöyle seslendi. “Anne bize
dua ediyorsun, o kadar güzel dualar var ki; Allah sizi insan kılığında yaratılmış, insan kılıklı nankörler var. O cahil ve namert, Dünyada iyiliklerden nasibini
almamışların şerrinden koru” diyerek dua etmeni
istiyorum. Haç da bir nasip meselesidir, Allah para verirse gidersiniz diye annesini ikaz etti.
Aslında hacca gitmeden önce bir insan, iyiye, güzele, doğrulara
yönelerek karakterini değiştirmelidir.
Fesatlıktan, münafıklıktan, kıskançlıktan uzak durmalıdırlar. Resmi
dairede devlet memurluğu yapıyorlar, arkadaşını kıskanıyorlar. Arkadaşları
hakkında dedikodu yapıyorlar, münafıklık yapanlar. Bu gibi hal ve hareketler beni çok
üzüyor. Ben askerlik öncesi “toprak Su”da, Barak içme suları inşaatında
kazma ve kürek ile işçilik yaptım. 27 yıl 2 ay resmi dairelerde memurluk ve
idarecilik yaptım. Bunu bilen
arkadaşlarım vardır. Hep ve her zaman arkadaşlarımın yanlışlarını
düzeltmeye çalıştım. Suçlarını gizlemeye
çalıştım ve onları uyarma maksadı ile ikazda bulundum. Amirlik sıfatı ile
sevmediğim, huyunu, suyunu beğenmediğim bir arkadaşıma bile, hiç bir zaman olumsuz bir davranışta
bulunmadım. Kin beslemedim ve beslemem de. Kinci insanları sevmem. Kinci insanlara,
insanlıktan nasibini almamışlar derim. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. 31.5.1972
tarihinden 15.2..1998 tarihine kadar çeşitli kurum ve kuruluşlarda memur ve
idareci olarak görev yaptım. O zamanlar
birimizin derdi, hepimizin derdi idi. Günümüzde bunun tersini görmek ve
duymak, beni üzüyor ve düşündürüyor. Ben
hiç kimsenin yüzüne konuşamayacağım sözü
arkasından konuşmadım ve konuşmam da. Çocuklarıma da hep tavsiyem bu oldu.
Şiir yazıyorum. Şiire okumayı ve yazmayı öğrendikten sonra nasıl başladığımı ben de bilemiyorum.
Kıskandığım hiç bir kimse yoktur. Ancak
saygı duyduğum şair dostlarım var. Rahmetli Abdurrahim ve Ertuğrul Karakoç
gibileri. Bunları kaybettik, Allah kendilerinden rahmetini esirgemez inşallah.
Yavuz Bülent Bakiler var. Bazen telefon
görüşmesi yapıyoruz. Bir ara hastalandı ama, sağlık durumu bu günlerde
çok iyi. Son görüşmemize 40-45
gün kadar oldu. Ona da saygı duyarım.