Gençliğime uğradım dün gece
Ayın on dördüydü
Sen tepedeyken kara bulutlar
geziyordu
Saçlarından düşen yıldızlar
serpilmişti havaya
İn cin top oynayan bir sokakta
Kolu kanadı kopmuş bir kapıdan
geçtim
Ortada közlü bir mangal hala
yanıyordu
Dam yıllarca akarken ardıç
mertekler feleğin çemberinden geçmişti
İnce camları kırılmış tahta
pencereler kapalıydı
Dantelli beyaz perdeler hırpalanmış
incinmiş sararmıştı
Hayat bahçeme ektiğin kurumuş kaçak
tütünle dolu
Tabakayı masadan alıp kalın bir ciğara
sardım
Tutuşunca sarı tütün boynu büküldü
kibrit çöpünün
Dumanlar kıvrım kıvrım yüreğimin
sıkıp suyunu çıkardı
Kısa dalgalı eski radyonun pili
bitmemiş çalıyordu
Neşet baba “Niye çattın kaşlarını”
diyorken gök gürlemiş
Efkâr yerleri sırılsıklam ıslatmıştı
bile
Yaslandığım sap yastık yorulmuş
arkamdan yitiyordu
Üşenmeden kalkıp açtım sararmış
dantelli perdeleri
Ela gözlerinden birisi bana bakarken
Kara bulut diğer gözünü kapatmıştı
Haykırdım tütün kokan nefesimle
Çekil kara bulut efkârını bırak
sen çekil
Bir daha ne zaman uğrarım belli
değil
Çekil ki Otuz senelik bir hasretle
Gözlerine bakıp bağrıma basayım ay
yüzlümü
Uyanmadan