Kim kapıyı çalarsa, içeri buyur edilirse, misafir olmakla şereflendirilirse… Döner kalp, ayaklar değil, uçar ruh beden değil hakkın divanında. Düşünsene özlem bitmiş, sevdiğinin yanındasın… Ona övgüler yapar, hizmet etmek ister ve en rahat yerde oturmasını istersin… Sevdin mi vuslat ile çöller yeşillik olur Mecnuna… Pis akan nehirler kevser nehrine döner, ruh döndükçe divanında. Her şeyin en iyisini, rızkın helalini, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi dökersin, niye yaptığının bile farkında olmazsın. Aşk işte, özlem bitmiş… Yollara bakan göz yok, arayıpta sevdiğini nerdedir diye tasa eden dil yok. Ruh pır pır kanat çırpar… Tıpkı martının sonsuza erişen hızıyla arşa doğru yükselişi gibi. Simurgun kaf dağını aştığı ve bilinmezleri keşfettiği gibi… Kula aşık iken bunları yaparken,  alemin Rabbiyse sevgili, ona kavuşmuşsa kalp… Neler yapmaz ki.. Neylesin bedeni ruh… Hiç girer mi içine bir daha…Ölüm de olsa adı güzel görünür. Sevdiği çağırmıştır ve maşukuna koşmuştur onu…. 


Aşk neyledi beni şu fakir dünyada

Özlem çeke çeke yaşattı durdu rüyada

Dön evrenin, samanyolun etrafında

Şems olsun gezegenleri saran manyetik alan

Ben aciz gerçeğine dalan

Ol deyince yaratan

Sevgiliye varmak bir ömür saran özlemle varmak

Ne hesap var

Ne de kurgusunda ayar

Kalbin içi boş, 

Yalnızca Rabbine vermiş 

Ondan ne gelse hoş…


Aşk… Hep aradığımız kulda! Kısa süren etkisi, kaynar kazanda ki buhar gibi…Altında ki ateş yanmayınca, soğudukça uçmayan buharı… Araya buz dağlarını yükseltiyor ayaz içinde, zemheri ayları gibi. Oysa aşk ilk hissedildiğinde vuslata koşan denizden dalgalarıyla kumsalını döven heyecanlar değil miy di? Kumları ıslattı ve çekildi yine benliğine-özüne. Her dünyada yaşanan aşk, buzul dağlarına benziyor eğer içinde İlahi aşk yoksa. O kazanın altında yanan ilahi ateş yoksa… O ateş kısa sürüyor… Bunu kim uzun uzatabilir ki! Belki özlem belki acı belki çöllere kaçış… Bir süre onu yaşatabilir ama ya sonra? O aşk eğer aslına yani Allah’a dönmezse halimiz nice olur, belki de deli deli dolaşırız. Ne kendimiz bu dünyada yaşarız ne başkaları bizi anlar. ne bizim elbisemiz olur modaya uygun ne de temizlikten nasibini almış kuralları… 


Bu aşk ilahi… Varış yerinde zaman durmuş, mekan kalmamış… bütünün içinde çokluğu öldürmüş, bir’e yapışmış kalp…Artık dünyayı aşmış bakışlar… Gezegenleri uçarak geçmiş. Her yerde bu aşk var. artık aynlar yok, artık alıştığı beden yok… Yokluğun içinde aşk peşinde… Ne hastalık var, ne inilti… Ne acı var ne ona aranan ilacı. Bu aşka bakan her yaratılmış varlık, onun içinden ayrı değil. Bunu keşfeden kul için o derece mutlular. Okuyorlar, tespih ediyorlar… Hep aynı dilden yükseliyor aşkına tek tılsım… “La ilahe illallah…” titriyor kainat aşk ile… 


Saffet Kuramaz

( La İlahe İllallah-aşkın Dili başlıklı yazı safdeha tarafından 30.04.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu