Aldım kırbacı elime vurdum tenime…Her acıda imdat demedim bu sefer, Neden geçmişte yaşadıklarım oldu ki ezber! Savaşan olmak varken, İslam yolunda şehit olmak varken asker, zulme karşı ayak diremeyen üç günlük dünyanın şerbetini içmenin ne yararı var ki… Sanki esir düşmüş, sorguya çekilmiş, düşmanın istediğine direnir gibiyim. Her kırbaç izi yara olurken merhem aramıyorum artık. O acı kalsın ki, Allah’a kulluğumu unutmayayım, asla…


Ben deli değilim, yalnızca nefsimle baş edemiyorum. Hiç bir öğüdü anlamıyorum, ne gözüm görüyor, ne kulağım işitiyor… Aldıkça daha fazla, yedikçe yetinmiyor azla… Ne kadar dirensem ikna ediyor nasılsa! Acı ve kırbacın açtığı yara düşürüyor beni yatağa! İnledikçe dilimde dua, kurumuş dudağıma zemzem oluyor hemen. Islanıyor, bir an nefes alıyorum. Kendim ettim kendim buldum demeye vardıyor vesvese ile nefsim. Bir nefeslik dua bile şımartıyor onu. Atıyorum tası elimden, şikayet etmiyorum derdimden, ekiyorum tarlama doğruluk, “Oku!” diyorum ki, öğren işin aslını. O tarla başka türlü bir hasat vermeyecek… En ihlaslı ibadet bu olsa gerek, bu daim diyerek erek… 


Yağıyor Nisan yağmurları, yaramı deşiyor… Toprağa rahmet olurken, tenime merhem oluyor. İçimden bağırmak geliyor. Lakin sağım solum, cin, şeytan… Sanacaklar ki ediyorum isyan. Yo, asla isyan etmem, sesimi bastırıyorum. Kimseye göstermiyorum çektiğim acılarımı. Hatta kerme bağladığında koparmıyorum, ne kadar kaşıntı yapsa da… Acı, yara, gelen dertler bir nimete dönüşüyor sabrın sonunda. Bu ferahlama, aslında merhem mi, yoksa eskiye dönme alameti mi, düşünüyorum. Her iyileşme de, hissettiğim güç, yine yanlışa sürüklemesin diye, ibadet… Hem de ne kadar çokça, tespih çekip zikirle Allah’ı övmek! Diz çöküyorum bu güzel ışığın yansımasında, nefsim. İsraf etmiyorum, azmıyorum, aksine haya duygusunu ilham ediyor.


Bu kadar acıya rağmen, fakirliğime rağmen, hiç para derdi olmadan mutlu olmam var ya. Bunu görebilmek ve yaşamak… Kırbaca bakıyorum, hala formunda eskimemiş… Onu gören nefsim çekeceği acıyı düşünüp, artık kıvranmıyor dünya diye. Anladım ki beden değil ruh çekiyormuş acıyı ve ondan çıkan kan ile boşalan kalp… Kalpten kan çıktıkça temizleniyor, açtığım bu acı ve yokluk kapısından uçuyorum sonsuza. Bir bütünün içinde kayboluyorum… Bu karanlık değil, aksine aydınlık sonsuzluğuma. 


Mutluyum, ne güzel ya. Yoksa Simurg gibi Kaf Dağını mı aştım… Dünyada ki gibi düşünmüyorum, bir kılıf uydurmuyorum aksine bütünün parçası olmaktan korkmuyorum. Dağılmadım aksine birleştim. Yoktan varın içinde oldum, piştim. Var olansa o daim birdir.


Saffet Kuramaz  

( Aşkın Yolculuğu Bu başlıklı yazı safdeha tarafından 9.05.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu