Ortalık kararmıştı coktan. Çamlara doğru hareket ettiler son bir gayretle. Manzara harikuladeydi. İç içe geçmiş gibiydi adeta çamlarla deniz . Ne güzel dans ediyordu yakamozlar. Çığlık cigliga kanat cirpiyordu başlarının üstünde martılar. Oturdular çamliktaki cimenlere bu manzara karşısında. Kız başını omzuna yasladi delikanlının. Öpüştüler, mutlu ve neşe doluydular.
Birden fırtına yağmur bulutlarını taşıdı oldukları yere. Hava
serinlemis, vücutlarını tarifsiz bir ürperti kaplamıştı . Daha da
sokuldular birbirlerine titriyordu ikisi de. Yağmur
bastırdı aniden, başladılar islanmaya. Buharlar yukseliyordu adeta tenlerinden.
Goz goze geldiler arzu dolu.
Aldırış etmeden yağmura, sevismeye başladılar .Susamislardi arzularına ve
esirdiler artık .
Delikanlı uzun simsiyah saclarini kokladi. İlk
defa görüyordu saçlarını. Şiddetini artırmıştı yagmur, sırılsıklamdilar.
Umurlarinda değildi hiç. Simsekler caktikca daha bir başka sarıldılar birbirlerine nefes nefese.
Ok yaydan çıkmıştı bir kere. Delikanlı cimlere yatırdı kızı ve bacaklarının
arasına girdi birden. Siyirdi dantelli kilotunu. Ve yüklendi kıza. Yağmur daha
hızlanmış şimşekler durun dercesine haykiriyordu aralıklı cakmalarinda. Hiç bir
şey umurlarinda değildi ama. O gürültüler de kizin cigliglari kaybolup gitti
gökyüzüne.
Bacaklarınin arasından nazlı nazlı akan kanı gordu kız. Korktu !... Bekaretinin
timsali kan cimenlere ,oradan toprağa karışmaya başlamıştı yağmur ve cigliklari
eşliğinde martıların.
O tertemiz kız artık bir kadındı !... Kurbanı olmuştu arzularinin ve
şehvetinin.
Denizin dalgaları, yakamozlar , fırtına ve Şimşek , martılar sahitlerdi olup
bitene. Tabiat ve sahibi biliyordu artık bu günahı.
Nasıl dönecekti köyüne?
Yıllar sonra , bir dağ köyünde çaldı davullar. Çekildi halaylar. Düğün dernek
vaktiydi artık. Görücü usulü verdiler kızlarını komşu köyde bir yağız
delikanliya. Mecburdu kız ; biliyordu ayıbını , bir defolu mal gibi ezik büzük
, korku ve ürkeklik içinde.
Üniversiteyi bitireli onca yıl olmuş, ne devlet kapısına ne de özel
sektörde bir baltaya sap olamamisti. Tütün tarlasinda, güneş altında bir ırgat
olmustu işte.
Düşündü !..Neden böyle
olmuştu ? Yalan , dolanla, sahtekarlikla geçen günleri ve ah eden kisiler geldi
aklına birden. İflah olmaz bir hayatın esigindeydi, bedel ödeme zamanıydı
şimdi.
Silah seslerine
karışan dualarla uğurlandı ailesi tarafindan damat evine. Odaya attılar onları,
sırtına vura vura damadın. Sabirsizdi delikanlı, gelinliğini çıkardı bir
hamlede . ' isiklari kapat. Utanıyorum" dedi gelin. Kapatti ve kızın sahte
acı cigliklarinda sahip oldu ona. Kalktı ışığı yaktı ve baktı çarşafa bekaretin
sembolu kan izi yoktu. Planı tutmamisti kadinin
Saskindi ! Anlamisti kız olmadığını gelinin. Tuttu kolundan, bağıra cagira
bindirdi arabaya ve bastı gaza. Attı kızı bir tekmede baba ocağının kapısına.
Koştular aile efradı. Aldılar içeriye gelini. Şimdi ne olacaktı ?...
Şimdi bir dag koyundesin. Gömüp gitmişsin anilarini bu şehre. Oysa buram
buram günahların sarmış her yanı. Silinmemis hala sahildeki , camliktaki
çimenlerde vucudunun izleri, bir tarihi kalıntı gibi.
Şimdi sen bir dağ köyünde,
capalayip durursun tutun fidelerini ve aksamlari dizersin iplerine; sanki bedel
öder gibi. Ne yapsan hep karşında kendi mirasın . Ah be küçük kadın, buna can
nasıl dayansin ?
Kapladi gökyüzünü karanlıklar ve gülümsedi çıkan Ay ! Adı GÜLenAY ! 'Bakin
benim dunyanizi aydinlatan " dedi böbürlenerek , afra tafrayla.
Sonra aydınlandı dünya
parladı Güneş ! Ve kayboldu Gülenay.