Melikem;

Göğsümün çeperinden körpe ceylanların korkulu rüyalarına düşüyor nefesim. Her nefes alışım kanatsız göğün katlarına yükseliyor. Ruhumdaki sevda kuşları uzakdoğudan, Avrasya'ya taşıyor aşkımızı. Çin seddi yıkılıyor dirayetimizden. Roma'da arenalarda nefesleniyor ismimiz. Pastel düşlerine aşkımızı çiziyor Van Gogh. Hollanda'nın lale bahçelerinden kopardığımız lalelerle, Özbekistan’da Semerkant'ın topraklarında çiçekler açıyoruz . Görüyorsun ya aşkımızda körpe sevinçler gizli bütün coğrafyalarda…

 

Melikem;

Sen karanlığa susamış çığlıklarda kayıp kentlerin muhasebesini yazarken, nefesine ram olmuş kelimelerimle hazırım. Bekaretin sabır kuşandığı parmaklarımda, üzengi bekleyişlerde, dünyaya sus pus olmuşuz. Henüz son sözü yazılmamış kitabın sayfalarında serenat ediyoruz diz dize. Hazar denizinin dalgalarını içiyorum, Van gölünün ortasında savaşıyorum canavarla. Kokun ciğerlerimde semaha durmuş, kalbimde çocuksu oyun havaları, halay çekiyorum vuslatınla. Henüz daha sayfalarına ismi düşmemiş hayallerimizde, kol kola uyuyor gözlerimiz, çocuksu hayallerimizin denizinde…

 

Melikem;

Kalbimin yaralarından yama yama bedenim. Harabeye dönmüş Ortadoğu gibiyim. Üzerime hasretinin mermileri yağıyor sağnak sağnak. Yolunu yitirmiş kelimelerimden adeta magmalar fışkırıyor. Etnanın yamaçlarında tutuşuyorum defalarca. Akdeniz'in sularında uyutuyorum yüreğimin düşlerini. Hani bıraksalar bedenimi Fırat'ın sularında ölümsüz kılacağım seni ve beni, bu aşkın hikayesini yazarak. Biliyor musun? Yokluğunda  sessiz ruhum, varlığında oyun parkı. Mesela kalbim çarpışan otomobiller gibi. Saçlarım balerinle dans eden kavalye, gözlerim ışık ışık, avuçlarım dönme dolabı kucaklıyor hatta. Bir çingene kızının ellerinden halkalanıyor sözlerim, her taraf gümbür gümbür seninle…

 

Melikem;

Selamın gelse,Maşuk zihnimi uyandırır infialim. Serseri bir mayının barut kokularından dağılırım. Zonguldak’ta nefesimi keser kömür kokusu, Soma’da yanar, Erciyes’te donarım. Afrika'nın çaresiz insanlarıyla ağlar, Yemen’in çöllerinin kumlarında yalınayak izlerini ararım.Bir görsen beni yanaklarımda gamzelerin atar, dudaklarımda zikir çeker heyecanım. Seninle dalgalı duru çarpar kıyılarına Hazar, seninle suskun kıyıları avutur Karadeniz ve hatta koyun koyuna uyuruz sen, ben ve Akdeniz... Bırak urganını aşkımıza uzatanlar utansın... Şimdi kimselere bırakmadan beni, gözlerinin darağacında sar…

 

Melikem;

Sana ulaşmak için yaktığım ışığın sönüşünü bekleyemem. Kalbimin ilkbaharlarında dağlardan çağıl çağıl akan ırmakların sularına bıraktım yüreğimi. Rüzgarın kanatlarına koyuverdim ruhumu, mesafeleri dert etme artık. Gönlümün tahtındaki hürriyetine kurdum aşkının salıncaklarını. Şimdi imzası derin kazılmış bir kaderin oyuncusuyuz. Haydi gel finalini mutlu yazan bir senaristin avuçlarında uyuyalım…

 

Adem Efiloğlu

( Bekaretin Sabır Kuşandığı Parmaklarım başlıklı yazı AdemEFİLOĞLU tarafından 28.06.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu