Değerli okuyucular,
Bu hafta yazıma, Şanlıurfa' da bulunan Gölpınar Tabiat Parkı (Atatürk Ormanın) da ailece yürüyüş yaparken, karşımıza çıkan bir karınca yuvasından bahsetmek istiyorum... O kadar muazzam bir yuva yapmışlar ki kendilerine, bakmaya kıyamıyorsun. Yuvasını yapmış, yiyeceğini toplamışlardı. Yiyeceğini taşırken de öyle ince karınca yolu yapmışlar ki hayatımda ilk defa kendini belli eden karınca yolları gördüm. Yani anlayacağınız yaz boyunca çalışmışlar. Onların o şeklini görünce hemen aklıma Yunan yazarı Ezop' un "Ağustos Böceği ile Karınca" masalı aklıma geldi. Ağustos Böceği yaz boyunca ağacın gölgesinde elindeki sazını çalıp durmuş. Karınca ise yazın kavuran sıcağında kış için hep çalışmış. Ve Ağustos Böceği çalışan karınca ile sürekli alay edip durmuş. Arada geçen zaman içinde artık havalar soğumaya başlar ve kış kapıya dayanır. Dışarda kar, fırtına koparken, karınca sıcak yuvasında yaz boyunca çalışıp biriktirdiği yiyeceğini hesapsız yiyip dururken, Ağustos Böceği ise maalesef yiyeceği ve başını sokacak bir yuvası yokmuş. Ve çareyi karıncadan yardım istemekle bulmuş. Fakat karıncanın kapısına gittiğinde, yazın sıcağında çalışırken kendisi ile alay eden ve saz çalan Ağustos Böceğinin yüzüne kapıyı kapatmıştı karınca.
Karıncalar, 1400 yıl önce göklerden Kur'an-ı Kerime düşmüşler. Yeryüzünde en sosyal varlıktır. Çalışkan, gayretli, mübarek ve dürüstlerdir. Zekası ile ve sağ duyuyla hareket ederler. Kur'an-ı Kerim'de karıncaların ismi Neml Süresi 17. Ayete geçmektedir.
Hz. Süleyman ve ordusu karınca vadisine geldiğinde bir karınca şöyle der:
" Ey karıncalar yuvanıza girin; aman, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezebilir!"
Hz. Süleyman karıncanın söylediklerini duymuştu. Bu söze tebessüm ederek güldü ve dedi ki:
"Rabb'im senin nimetine teşekkür etmeye, beni, muvaffak kıl! O nimet ki onu bana, anneme, babama verdin. Razı olacağın Salih amel yapmaya (muvaffak kıl) ve beni, rahmetinle Salih kölelerinin arasına kat!" demişti.
İşte burada bir karıncayı incitmemek için Hz. Süleyman'ın Allah'tan (c.c) nasıl bir dua ettiğini görüyoruz. Şimdi yeryüzünde yaşayan insanoğlu öyle bir canavarlaşmış ki değil bir karıncayı insanların celladı olmuşlar. Kimin gücü kime yettiyse... Keşke bu kadar küçük varlık olan Karıncaları örnek alabilsek. Küçük varlık diyiyoruz fakat marifetleri insanoğluna diz çöktürmüştür. Onlar her daim Hz.Musa' nın, Hz.İbrahim ve Hz. Muhammed ( s.a.v) yanında olmuşlardır. Firevun'u leşe, sarayını zindana çevirmişlerdir. Nemrut, Hz. İbrahim'i yakmaya kalktığında odun yığınında yanan ateşe o küçük bedenleriyle su taşımışlardır. Nemrut'un sonunu getirmek için sineklerle işbirliği yapıp, ağzından girip burnundan çıkmışlardı. Onlar bile kendi tarafını belli etmiş hainlere,zalimlere karşı cellat, meleklere karşıda Cemalli olmuşlardır.
Kraliçeleri, asker, işçi gibi sınıflara ayrılsalarda onlarda alt, üst ilişkisi olmadan yaşarlar. Keşke biz insanoğlu da üst merciler, alt sınıftan bulunan insanlara eziyet etmeseler. Dünyanın çarkı bozulmuş. Neden mi? Orta Doğuda insan katliamları , çocuklara yapılan işkenceler, kadın cinayetleri yaşadığımız bu çağda başını alıp gitmişken, maalesef Allah'ın korkusundan bir haberdar yaşıyıp gidiyoruz.
Bakın bununla ilgili bir hadisi şerifte şöyle anlatılır.
Hz. Ali (ra) bir gün farkına varmadan bir karıncayı ezer ve üzüntüsünde ağlar. O gece rüyasında Efendimiz'i ( s.a.v) görür.
" İki gündür bir karınca yüzünden gökler yasa boğuldu. Öyle bir karıncayı incittin ki o hakikatten haberdardı. İşi gücü Allah'ı zikretmekti." der.
Hz.Ali bu rüya ile korkudan titrer...
Biz, insanoğlu değil karıncayı, insanları diri diri toprağa gömmek, kadın, çocuk demeden tecavüz etmek, bir karış toprak için kardeş kardeşi öldürmek, zor inşa edilen bir yuvayı bir yıl sürmeden yıkmak, bir lirayı on liraya faizine vermek nerde kaldı bizim insanlığımız? Nerede kaldı bizim Müslümanlığımız? Hangi İslam'ın şartını yerine getiriyoruz ki Müslüman'ız dememiz için? Hangi imanın şartına inanıyoruz? Biz bunların tümünde habersizce başımızı kuma gömüp yaşamayı tercih ediyoruz değil mi?
Hz. Süleyman karıncaya yılda ne kadar buğday yediğini sorar.
Karınca: " Bir buğday" der.
Test etmek için karıncayı Bir buğday tanesi ile şişeye koyar. Bir yıl sonra bakar ki karınca buğdayın yarısını yemiş ve şaşırır.
Karıncaya sorar:
" Hani yılda bir buğday tanesini yiyordun. Bir yıl boyunca sen yarısını yemişsin." der.
Karınca merakını giderir:
" Eskiden rızkımı Allah verirdi. O' na güvenerek birini yerdim. Fakat araya insan girince güvenmedim yarısını yedim." der.
Karıncadan alacağımız çok ders var. Burada bize bir ders daha vermiş oldu.
"İnsanoğlunun güvenilmez olduğunu ve sağı,solu belli olmadığını." Keşke insanlarda karınca gibi olsaydı. Kendilerini toprak ehli bilseler ve dünyaya meyletmeseler.
Karıncalar gibi hak ve adaletin savaşçısı olmak dileğiyle.
Allah'a emanet olun.
Araştırmacı- Yazar/ Kamile Özdemir