Toplumları dönüştürmek için aslında uzun zamandır mühendislik faaliyetleri yapılıyor dünyada.
İnsanları sevmedikleri, hatta nefret ettikleri şeylere nasıl alıştırabiliriz, nasıl dirençlerini törpüleriz diye ciddi ciddi çalışmalar yapıyor, senaryolar yazıyor ve uygulamaya koyuyorlar.
Mesela masum bir talebi hedefliyorlar önce. Doğa sevgisi, hayvan sevgisi ağaç sevgisi vb. genel kabul gören değerleri savunurken, savunucuların yanına toplumun tepkisi çekmiş fikirleri, ideolojileri, örgütleri monte ediyorlar önce.
Ortak hedef hayvanlara eziyet edenlere karşı tepkiyse, aynı amaç için yanlarında bulunanların kim olduğuna bakmayacağını varsayıyor mühendisler.
Benzerini agaçlar için yaşadık yakın geçmişimizde. Doğa sevgisi ve yeşil için bir araya gelen insanlardan, yanan, yakılan ambulanslar , iş makinaları, polis otoları önünde zafer işareti yaparak selfi çektiren, cici hanımlar, sevdalı beyler çıkardılar. Bu kitleden bir kısmını, yeşili korumak için belediye otobüsü, ambulans yakmanın çok da kötü birşey olmadığına alıştırdılar. Kaldırım taşlarını söküp polise atarken yaprakların alkışlarını kulaklarında hissetmeye başlamaları sağlandı.
Evrilmenin tohumları atılıyordu yavaş yavaş.
Herkesin gözbebeği bayrakların yanına mahçup mahçup sızan örgüt bayrakları o nedenle pek farkedilmedi. Ama göz temasları sağlandı, tepki şehveti esnasında kimsenin bu detaya takılamayacağı hesap edilerek.
Nitekim de öyle oldu.
Birbirlerini hain olarak görenler arasında bir sıcaklık halesi oluşturmaya başladılar. Zemin ve güç kaybeden terör örgütleri için eleman devşirilebilecek ağız sulandırıcı bir potansiyel vardı ortada. Salt eline silah verilecek militan
devşirmek değildi hedef elbette. Bu aptalca olurdu. Daha çok keskin, sivri bir terör karşıtlığını törpülemek, bir sempati oluşturmak , hiç olmazsa mevcut antipatiyi bir ölçüde azaltmak gayesi hedefti.
Yukarıdaki fotografta görülen çocuk parkına Atatürk Parkı adını vermeleri o nedenle tesadüf değildi.
Sokaklara meydanlara Atatürk posterleri asarak, Türk bayrakları asarak sempatilerini gıdıkladıkları kesimin , bu açık terör örgütü bayrağını andıran çocuk parkı girişimine sessiz kalmaları öngörülmüştü muhtemelen. Sokaklara Atatürk posterleri Türk bayrakları asanların terör örgütü bayrağına tamah etmeleri olur muydu hiç?
Böylece Kendisini Atatürkçü, Kemalist gören kitle içinden hiç değilse bir kısmının bu "Alıştırma Yemlemesi" parkı masum görmeleri, tepki göstermemeleri, bilinçaltlarına, değer verdikleri "Türk Bayrağı ve Atatürk posterleri flamaları" yanında, PKK YPG bayraklarını da "aşinalaştırmayı" hedefliyorlardı.
Parkda oynayan , oynayacak çocukların, yakınlarının, mahallelinin , yakın çevrenin de algılarını iğdiş etmek de ayrıca bonusuydu operasyonun.
Peki bunu niçin yapıyorlardı?
Emperyalist çıkarlarına engel olarak gördükleri, direnç mekanizmalarını bölmek parçalamak için elbette. Bu şekilde asla biraraya gelemeyecek, gelmesi eşyanın tabiatına, insanın doğasına aykırı kümeleşmeleri kesiştirmek ve bu kesişim kümesi alanına düşen kitleyi manüple ederek amaçları doğrultusunda kullanmak.
Bunun için, kitlelere bugüne kadar savunduğu tüm değerleri unutturacak bir düşman göstermeleri gerekiyordu. Yoksa hangi namuslu insanı gözgöre göre ideallerini satmaya zorlayabilirlerdi ki.
Öyle bir düşman yaratılmalıydı ki, Atatürkçü, Kemalist kitle bu düşmanı yenmek için, "vatanı bölmeye al bayrak yerine kızıl bayrak monte etmeye, Cumhuriyete, demokrasiye, bölücülük ve ayrılıkçılığa meyilli kitleleri " ehven-i şer görmeliydi.
O nedenle içlerinden bazılarını, Cumhuriyet bayramında ellerinde bayraklarla fener alayları düzenleyenler, 10 Kasımlara anıtkabirde gözyaşı dökenler arasından , kendilerine karşı tepkisiz-notr- hale getirme hedeflerini zorlamayı değerli buluyorlardı.
PKK yıldızını çocuk parkına işleyip adını da Atatürk Parkı koymalarını yadırgamamaları, bu operasyonun hamilerini kendilerine daha yakın hissetmeleri, bu iğdiş edilmiş algıların neticesinde olabilir miydi?
Daha geçen hafta Cumhuriyet Bayramında 10 kasımlarda ülke çapında varlıklarını hisettiğimiz vatan sevdalısı kitlenin hiç değilse zımni desteği olmadan, bu terör yandaşı oluşumların siyasete, kamuya, belediyelere sızmaları mümkün olabilir miydi?
Yakın geçmişte bir başka belediyemiz de bir parka Deniz Gezmiş adını verip bir de heykelini dikmemiş miydi ortasına?
Cumhuriyete, devlete, rejime karşı silahlı kalkışma yapan geçmişin teröristlerinin güzellenmesine alıştırmaya çalışmamışlar mıydı bizleri?
Bizzat kendileri ellerine silah alarak bu ülkenin polisine jandarmasına silah sıkmamışlar mıydı, Bankalar soyup adamlar kaçırmamışlar mıydı? Kurdukları marksist leninist örgütlerle bir çok siyasi cinayete imza atmamışlar mıydı ?
12 Mart muhtırasının kudretli askerlerinden Elverdi paşanın kitabında bahsettiği gibi Deniz Gezmişlere leblebi gibi bomba attıran yapılanmalar, devlet içinde de kendilerine manivela bulmamışlar mıydı?
Toplum olarak, millet olarak, siyasi hiçbir saik gütmeden, üzerimizde oynanan oyunların farkına varmamız gerekiyor bana kalırsa.
Düşman boş durmuyor, ve içimizde bizi birbirimize karşı kullanarak çıkarlarına uygun bir kitle evirmeye çalışıyor.
Tek sığınacağımız, birleşeceğimiz ideal Vatan sevgisi, ve bayrak sevgisi olmalı.
Geçmişimizden edindiğimiz tecrübeler var. Eskisi kadar gözükapalı değiliz.
Deniz Gezmişlere leblebi gibi bomba attırdığını söyleyenlerin taktiklerini, benzer operasyonlarla birbirine düşman kitle yaratma çabalarını bertaraf edecek tecrübelerden geçmişizdir artık.
En azından ben öyle düşünüyorum.