soğuk bir otel odasında
sıcacık içim
ayağımda havlu çorap iki kat
omzumda
mor pamuklu şal
püskülleri feda olmuş bu yolda
ama sağ olsun
hiç beni yalnız bırakmadı
takip eden olsa bulurdu muhakkak
bulan olmadı
iki gün daha kalmam gerek bugünden sonra
yıkılmasa bari üzerime
şu Nuh döneminden kalma ahşap duvarlar
herhalde yeter harçlığım
tutsa tutsa kaç kuruş tutacak
iyi mi her şeyi unuttuk
hesap kitap derdine düştük
vallahi lafını işitmek istemem şahsen
lobideki ekşi çökelek kokulu adamın
ağzından tükürükler sıçrarken
şimdi çekilir mi bu
insaf ya hu !
Calvin Klein losyonlu adamın
koynundan yeni çıkmışken
bir alt katım Haydarpaşa garı
bir üst katım Kadıköy rıhtımı
ne iyi komşularım
odam ikisinin tam ortası
oh! Mis gibi deniz kokusu
girince dökük pervaz arasından
biraz martı sesi de var içinde
tahminen gagasında istavrit yavrusu
bakma şimdi simite talim ettiğimize
az yemedik Kumkapı da ızgarasını
sorma orası da ayrı bir alem
çalgı çengi
darbuka dümen
trenin son seferide bitti sireni çalıyor
ışıkları söndürmek gerek
ampule hiç de lüzum yokmuş
boşuna israf
ay dede sızıyor tavan arasından
bu
gece misafirim anlaşılan
uyku vakti
yan odadan cılız bir
kadın sesi
gözlerim kapanmadan
“kapıyı sür
güle” diyor
“kapıyı iyi sür
güle abla”
kapıyı iyi sür
güle
kadını hiç görmedim
kadını bir daha hiç duymadım