Çocukluğumun Mahlesi ( 2.bölüm )

ÇOCUKLUĞUMUN MAHLESİ ( 2.BÖLÜM )

Sizleri meğersimedim zannetmeyin sakın!
İşlerim çoğudu,ağnarsınız ya gışa hazurluk işleri işte...
Bıldır sene de yaptım,kendümü bildüm bileli de genelde yaparım.
Gerçi eski ben,ben değülüm atuk!
Gençliğinen,yaşluluğu birbirine garuştumamak ilazım,yoruluyok da!
Diğnenelim diyok,bu dünyada yaşarken,hiç dur durak da yok bizlere.
Napalım Allah sağlığımızı eksik etmesin de,iş deduğumüz nedir ki,yapalım gine de,
yeter ki göğüllerimiz hoş olsun.

Gelelim mahlemize...

Ben devamını ağnadayım,sizler de gine diğneyin emi?

Bazı tek tük cimri zengünle varıdı ki,paraya hiç gıyamazlardı,ödleri gopardı paraları gidecek diye!
Züğürtle ise göğulden zengünüdü.
Durumu biraz iyi olup paraya kıyanlar,düğünlerde Havza'dan gırnatacı goca Memet'i
getittiriyodu.O zamanın Klarnetçi Hüsnü Şenlendirici'si de oydu sanki.
Gelin almada arabala sayuludu ki,bizim düğünde şu kadar araba varıdı diye övünüdü insanlar.
Kız çocukları mahalle aralarında daha küçük yaşta el işi yapmaya başlardı.
Ben de el işlerine,ev işlerine çok düşkün bir evcimendim.
Karyola takımı,namazlo,yaygı ganeviçe işlemeleri,yemeniler,tülbentler,el beziler,lifler v.s düğün zamanı çeyiz sermede,göz ucuyla çaktırmadan sayulu,ballandura ballandura annatıludu.
O zamanlar kızlar ve erkekler birbirini ya düğünde,ya bayramda,ya okulda,ya da mahallede beğenip istedilüdü.
Görücü usulü de,ya gadınla hamamda beğenip,ya yolda izde görüp,kimin nesi diye soruşturup,ya da tavsiye üzerine,herhangi bi şeyi mahana ederek gızla görülü,beğenürlerise,istenüdü.

Bizim çocukluğumuzda Köprü'müzün Hacı Selahattin amcası varıdı.
Her şey gelirdi hem elinden,hem dilinden.
Elinde siyah büyük bir çantasıyla sünnet,pansuman,iğne yapma,tansiyon ölçme v.s. motoskletiyle gezer dururdu.
Çok datlu dilli,güler yüzlüydü,diliyle insanları bayardı.
Eşleri de kasabamızın diplomasız iğnecileriydi.

Mahledeki dondurmacımız Şeytan Memet lakaplı bi büyüğümüzdü.
Yazın dondurmayı kendisi yapar,kendine has arabasıyla sokak sokak gezerdi.Gezerken de " Don Don geldi! " der avaz avaz,devamını getümezdi;biz çocuklar hemen beş kuruş,on kuruş,yirmi beş kuruş,elli kuruş ne varsa,parayı kapan dondurmacıda alıyodu soluğu.

Bi de Pamuk Helvacı geçerdi sokağımızdan.
Parası olmayandan para istemezdi,yaluğuz evden bir su bardağı şeker getirene,özel makinesi ile çubuğa pamuk helvayı sarar,elimize verdiği an,mutluluk anıydı,elimizle gopara gopara yerdük,elimizin şilepe olmasına da hiç aldumazduk.

Elma Şekeri alacam diye,naylon terliğiminen goşarak giderken düşdüğümde,ganattığım dizimi umursamayışım,dünyayı elma şekeri tadında görmem miydi acaba?

Leblebi tozunu içinden çıkan kaşığıyla yerken,genzime gaçsa da yemekten vazgeçmeyişim geçip duruya gözümün öğünden...
Eskiden pasta falan yoğudu,anne kurabiyeleri vardı,bardakla hamurunu kestiğim ve döke saça severek yediğim...

Mahlemizde saçı sakalı birbirine garışmış,evinde yaluğuz yaşayan,gelip giderken kimseye bi zararı dokunmayan,arada sırada evine yemek götürdüğümüz,gariban bi Dim Dim lakaplı amcamız varıdı.
Geniş bahçesinin etrafı çitinen çevrülüydü.
Sokakta biz çocuklar oynarken topumuz bahçesine gaçardı.
Bazı çocukla bahçesine girip topu almaya çalışudu.
O çocukları bahçesinde görünce gızarak kovalardu,ya da topumuzu kesip sokağa atardı.
Bu yüzden midir nedir,çocuklar onu hep delü deyip kızdırularıdı.
Şimdi hepisi rahmetli oldula!Nur gölünde yatsınla inşallah.

Kışlık ve yazlık açık hava sinemaları vardı.
Sokak aralarında,iki gişi sinema reklam tabelasını taşırdı,birinin elinde hoparlör,oynayacak olan filmin duyurusunu yapardı.
Yılda bir de kasabada panayır kurulur,eğlenme amaçlı herkes akın akın gider,orası ana baba günü oludu.Sihirbazlar gelirdi,türlü çeşit oyunlar oynanır,kimi satış reyonlarındaçekilişle mutfak ve elektronik eşya satarlardı.
Ne çok müşterisi olurdu,herkes en büyük eşya bana çıkacak diye bilet alıp bekler,sonunda hayal kırıklığına uğrar,önüne bakarak kös kös giderleridi.
Ben en çok lunaparkı hazididüm.
Dönen salıncaklara,dönme dolaplara,çarpışan otolara,balerin kıza binmek için nası da heyecanla bekler;bindükden sona da,başım dönerdi de,o anda dünyanın da döndüğünü hiç ağnamazdım.
Uzun tahta bacaklı cambaz gösteriye gelidü,o yürürken bütün çocuklar takuludu peşine,ne hikmetse!
Panayırın son günlerinde çamlıkta yağlı güreş müsabakaları düzenlenidü,seyretmeye giderdük babamnan.

O kadar çok şey geçiya ki aklımdan,sizi yazımı okurkene sıkmayayım diyam da,gine de yazamadan duramıyam!
Yazmayı çok hazidiyam,bu aralar ajans falan da bek dinemiyam.
Çünkü,kötü havadislere ne gadar çok üzülüyam,atuk dayanamıyam!
Gendüme dakma gafaya,alduruş etme diyam,gine de dinetemiyam.

Lojmanlar hariç evlerde kalorifer yoğudu,mutfaklarda guzine sobaları varıdı,bacaları tüten...
Hemen yanında kıvrılıp yatan kedilerimiz...
Bakmayın siz onların mışıl mışıl uyuduğuna,eski kulağı kesiklerden,fare canavarlarıydı.
Kedi olan evlere fareler yanaşmazdı.
Guzine,üzerinde güğümlerin gaynadığı,yemeklerin tıkırdadığı,çaydanlığın fıkırdadığı;fırınında böreklerin gızardığı,kestanelerin,kumpirlerin,şeker pancarının piştiği ne güzel bir sıcaklıktı,
insanların ruhuna işleyen...
Mutfak dediğime bakmayın;orası hem oturma odası,hem misafir odası,kışın da yatak odası,banyo niyetine de kullandığımız hayat dolu çok yönlü bir odaydı.
Banyo derken çoğu evlerde banyo yoktu,tarihi hamamlar varıdı.
Çocuklar üşümesin diye,mutfakta yere bi örtü serilir,üstüne ileğen konur,güğümlerde kaynayan su ılıştırılıp,çimdirilirdi.
Her mahlede hayrat birer çamaşırlık varıdı,çamaşırların,halıların yıkandığı...
Sıraynan gomşular kucak kucak odun götürüp,gara gazanların altını yakarlar,kaynayınca önce çamaşırları küllü suynan,tokaçlayarak,çiteleye çiteleye yıkarlardı.
Gar gibi olurdu orada yıkanan çamaşırlar.Sonra da çocuklar yıkanırdı sıraynan...

Yazın kışa hazırlık yarma bulgur yaparduk.
Bulgur goca gara gazanlarda kaynatuludu.
Bulguru güneş gören yere çarşaflara yayarduk,bi de başında biz çocuklar nöbet tutarduk.
Bizim sokak araluklaru dar olduğundan,taa Mehmet Paşa İlkokulunun öğündeki tepeye sererdük.
Gelen geçene de," Göz hakkı,avuç avuç alın yiyin ha! " derdük.
Yarmaları Halide yengelerin eşeği boştaysa ona yükleyip,boşta değülse hararları sırtlayarak tabahna mahlesindeki setene döğdürmeye götürüdük.
Buğdayın kepeğini ayırmaya yarayan dikey konulmuş dibek daşını,at döndürüdü.
Yarmaları da serip,ağşamın serinliğinde elekle kapcuklarını evserdük.
Sona da Mahmur halanın,el değirmeninde,yarma bulgur çekerdük.
Gışın da kah yarma çorbası,kah bulgur pilavı v.s yapıp yiyoduk,turşuynan afiyetle.
Annem bahçede ki ağaçlardan yere düşen dutları,elmaları,narları hiç israf etmez,sirke yapardı.
Güplere de turşu kurardı,o sirkelerle,turşu nası da bolat gibi dönerdi.
Hele bi baldırcan turşusu yapardı ki,parmaklarımı yerdim nerdeyse!

Nişasta da ya büyük ileğenlerde,ya da soku taşında çiğnenüdü.
Hasta olanlara,boğazı acıyanlara duruca pölüza yapıp,sıcak sıcak içirülüdü ve eyi de gelüdü.
Komşucak sırayla ev makarnası kesülüdü.
Bayuludum makarna kesmesine,hem de incecik kesiyam diya da sevünüdüm,üst üste dizili,şerit halindeki hamurları...

Herhangi bi evde ölen biri olduğunda,eğer ağşamdan öldüyse,bütün mahle yas evine zabaha gadar gider gelüdü.
Yakınları hiç yaluğuz hiç bırakulmaz,kuran okunur,dua edilüdü durmadan...
Cenaze gitdükden sona da,nerdeyse bir ay gomşula ve hısım akraba tarafından sini sini yemekler yas evine götürülüdü.

Ve daha neler neler yapıludu...
Akluma gelen,haturladuklarım bunna.

Essahtan biz nerden,ne hale geldük?

Biz yaşlanduk ellam!

Ben böğün bu yazıyı yazarken,rahmetli annem de garşımda duvardaki çerçeveli resimden,eyi ağşamla der gibi gülerekten bağa bakıya,eyi ki ağladığımı görmüya!
Ona bakınca essah sanıyam,nası özlüyam bi bilseğiz.
Dantel işler gibi,yüreğime işlemişim onun her bir lafını,ilmek ilmek...
Gerçek gibi,düş gibi bayaktan beri mahleye bakıyam da,nerdeyse tüm ocaklar söyündü,viran olan evlerin gönnü geçti yaşamaktan!
Her biri enkaz yığını,ben gibi birer sulu göz olmuşla,çığıra çığıra ağlıyola da,seslerini niyeyse hiç duyan yok,sahapları olmadığından mıdır nedir?

Kimler galdı ki,onca mahle efradından geriye?
Yaluğuz,yapdukları eyülükleri,hüzünlü anıları,gülen yüzleri,hoş lafları galdı gala gala!
Bi de sessiz soluksuz,ruhsuz,göğnüm gibi ıssız,harabeye dönen,yüzünden düşen bin parça olan,
yalan dünyadan nasibini alan kırık dökük,ışığı sönen evler...

Ne çok şey va daha özlemini duyduğum...

Hey gidi eski günler hey!

Her çocuk gibi ben de,büyümeyi iple çeken,her yere seyirderek giden,siyah önüklü,saçlarını şimdiki gibi at kuyruğu değül de,tepesinden gavice bağlayıp,üstüne gocaman alengirli beyaz kurdale gonduran,tenefüsleri haziden,sevimli,masum,gaygusuz,ağşam ezanına gadar oynayan,
ay dedesi gibi etrafına ışık saçan bi çocuktum.

Yıllar sonra siyah beyaz fotoğraflarda kaldı çocukluğum!

Başkasını bilmem emme,ben çocukken,en güzel mutlu günlerin hep ilerüki yıllarda olduğunu zannedidüm.
Ne biliyim,böyle olacağını,bilsem çabucak büyümeye can atmazıdım.
Meğerse insan gaç yaşında olusa olsun,anne ve babası ölünce ağnuyomuş büyüdüğünü!

Mahlemizi hazitmeyi hazidiyam da,her oraya vaduğumda,bağa bi bun geliya ki,içim daralıya,
ağlamaktan göveriyam nerdeyse!
Eskiden ben çocukgen öyle değülüdü,gülmekten iyoğlarım acırdı.
Bana " Nakıt gelecen buraya! " diye soran olunca...
Ben hala daha ordayım,hiç gitmedim ki diyam,emme...
Aslında saklambaç oyununda,soluk soluğa çıkmaz sokaklara giren,gaybolan bi çocuktum,elinden elma şekerini düşüren...

AYLA CERMEN TÜFEKÇİ

Öykümü Samsun / Vezirköprü ağzıyla yazmaya çalıştım.
Hatalarım varsa affola.

Bazı laflarımı ağnamayanlara açıklayıcı bilgileri gine aşşaya yazdım.

Mahle (Mahalle) / Meğersemek (Önemsemek) / Bıldır sene (Geçen sene) / Atuk (Artık) / Göğül (Gönül) / Ağnadayım (Anlatayım) /Züğürtle (Fakirler) / Gırnata (Klarnet) / Gadınla (Kadınlar) /
Mahana ( Öne sürülen sözde neden, gerçek olmayan neden)
Gopara gopara (Parçalayarak) / Şilepe (Tatlı bulaşığı) /Aldumazduk (Aldırmazdık) / Goşarak (Koşarak) /Gözümün öğünden (Gözümün önünden) / Delü (Deli) / Hazidüdüm (Severdim) / Ağnamazdım (Anlamazdım) / Babamnan (Babamla) / Ajans (Haber) /
Güğüm (Genellikle bakırdan yapılmış, karın bölümü şişkin, yandan kulplu, uzun ve dar boyunlu, ağzı kapaklı su kabı.)
Leğen (içinde çamaşır ve benzeri şeyler yıkamakta, hamur yapmakta vb. kullanılan, metal ya da plastikten yapılmış, derinliği az, geniş kap.) / Çimdirmek (Yıkamak) / Gazan (Büyük tencere, kazan)
Tokaç (çamaşır yıkarken, ıslak çamaşırlara vurulan, tahtadan kabaca yapılmış, yassı tokmak) / Sona (Sonra) / Soku (tahıl kabuğu soymakta kullanılan büyük taş dibek ) / Gışın (Kışın) / Bolat (Sert)
Baldırcan (Patlıcan ) / Pölüza (nişasta,su ve şeker eklenerek jöle kıvamında muhallebi) / Bayuludum (Bayılırdım) / Zabaha gadar (Sabaha kadar) / Essahtan (Gerçekten) / Ellam (Heralde) / Bağa (Bana) / Bayaktan beri (Deminden beri) / Emme (Ama)
Çığıra çığıra ( Bağırarak,haykırarak) / Gala gala ( Kala kala)
Seyirderek (Koşarak) / Ağşam (Akşam) / Gaygusuz ( Kaygısız)
Bun geliya (Bun geliyor) / İyoğlarım (Kaburgalarım) /
Yumulak oyununda ( Saklambaç oyununda) Bunna (Bunlar)
( Çocukluğumun Mahlesi ( 2.bölüm ) başlıklı yazı Ayışığı tarafından 4.09.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu