Kopmuş çığ altında yitik kalan
Soğuk kucakların sardığı buzul ve uzak ötelerden dört
duvar arasına
Neresi açıksa ordan vurur yalnızlık ve yara
Sönmüş susmuş evler gibi yol kıyısı sızıntılar içinden
Acı ve gözyaşıyla beslediği solgun çiçekler
galerisinin
Poyraz kederini hüzünle paylaşıp hicran bahtını
güderek hasretin
Gelir gider bir sarkaçta işim gücüm bahanesine
yüksünmeden
Bahardı..
Saçından topuğuna boncuk boncuk nakışlar süslenir
takınır
Bir yudum kavuşma iklimi bulabilmek için ne belalara
katlanmış
Kara kışlara yorgan sermiş kardelenlerden sır gizlemiş
yol sormuş
Evvel bahardı aşkın lafını sözünü duya dinleye
Salkım sarmaşık renkler giyinip kokular sürünüp hale
yola koyulan
Dişinden tırnağından güzellikler artırarak seyir
salıncağa
Bağ bakar dağ gezer nehir çağlar bahçe görürdü
Şimdilerde sisli yağmurlu sonbahar saçıntısı suyun
toprağın tenine
Ve gece yarısına serilmiş dökülmüş ay ışığı gibi solgun
sarışın
Her perdeden saz söyleyip inleyen fısıltıların tek göz
odalarıdır
Fehimsiz fersiz,
Yoksul bir yeryüzü çerçisi misali kapılardan kapılara
güz hasatı dağıtır
Çalıdan çilpiden çörtene çardağa
Gülün hatırına düşmüş hoyrat gazeller ikramı için geçer
bahis
Konaksız yurtsuz kimsesizliğin uğultularını dinler
göçebe kuşlar uçurur
Yabana yorguna sarar nazlı yükü
Bütün sarpa saran izleri süpürür silerken ağu gibi
esen yellere
Bir dalda bir yerde olmaz işler avutarak çal hazanda
dilsiz..
Görülmüş ziyarete okunmuş buruk bulanık bir mektuptur
sanki
Ekim kasım sefer sayılı sessizliğin alfabesinde
susarak
Hozan yamaçtaki,
..hancı yolcu sonbahar
Seyfi Karaca ..Ekim /21