Facebook’a yıllar önce kayıtlıydım ama, pek girmiyordum. Bu salgın hastalık döneminde yolum oraya da düştü. Bir süre önce, hikayeler bölümde yer alan resimdeki bir şiir çarptı gözüme. Köyümün bazı yerlerinden söz ediliyordu şiirde. Hele son mısra aldı götürdü beni. “Dünyayı sessize al. Güzel şeyler hayal et.” Dünyayı sessize al. Yani, dünyadaki tüm kötülükleri, her türlü olumsuzlukları sessize al. Ve, güzel şeyler hayal et. Doğrusu, bayıldım bu son dizelere ve onun yüklediği anlamlara… Ayrıca; Ömer Hayyam’ın, "Tanrı gibi gökyüzüne ulaşabilseydim eğer/Kendimce bir dünya yaratırdım/Ey insanoğlu gönlünce yaşa derdim" dizelerini hatırlattı bana…
Köyümdeki
yakınlarım ve bazı kişilerle hemen iletişime geçtim. Şiirin yazarı meğer
yakınımız ve eniştemizmiş. Kuzenimin oğlu ve yeğenimin eşiymiş. Kutlayıp, şiiri
ve içeriğini Edebiyat Evi sitesinde yayınlayacağımı söyledim.
Şiir, kareli
bir sayfaya yazılıp resim halinde görücüye çıkarılmış. İnternet ortamında
resim, video gibi işlemleri bir yerlere gönderme veya yerleştirme gibi
işlemleri beceremediğim için resim olarak şiiri sayfamın alt kısmına
alamadım. Şiirdeki sözleri ve
yazılışlarını aynen aşağıya aldım.
Özlediysen
köyünü
Çık yollara
Yol
kenarlarında
Asırlık
çınarlar
Selamlarken
Seni
Gediz nehri
rehberlik eder
Gideceğin
yere kadar
Tarihi asar
kale
Yanında
Şifalı Sarı çamuru
Kara pınarda
dinlen Soğuk suyundan iç
Şelaleyi gör
Kesik söğüdü gez
Murat
dağının zirvesine çık
Tavşan cıktan gün batımın seyret
Dünyayı sessize al güzel Şeyler hayal et.
Şiirin ana teması, köyümüzü ve çevreyi övmeye yönelik. Köyüm-Gediz-Çukurören- 1400’lü yıllara doğru kurulmuş. İlk yerleşik Yörük köylerinden. Kayı boyunun Karakeçili Yörüklerinden. Kütahya sancağının 1530 tarihli tahrir-yazım- defterinde köyümüzün adının Çukur Viran olduğu, nüfusunun da 42 neferden oluştuğu belirtilmiştir. Osmanlı tahrir defterlerinde genelde, nefer olarak iş görecek, vergi verecek durumda ve yaştaki erkeklerin yazıldığı ileri sürülüyor. Nefer sayısı üzerinden, bir neferin beş kişilik aileye sahip olduğu varsayımıyla nefer sayısı beşle çarpılarak köyünün nüfusu, nefer sayısı beşe bölünerek hane sayısı tespit ediliyor. Bu esastan yola çıkılarak 1530 yılında köyümüzün 8-10 hane, nüfusunun da 210 kişi olduğu anlaşılıyor. Listedeki çevre köylere bakılırsa, o zamana göre kalabalık bir köy. Köyün kurulduğu yer de eski bir yerleşim yeri. Temel kazılarından tarihi eserler çıkıyor. Köyün ortasından Gediz Nehri’nin başlangıcı olan Gediz Çayı geçiyor. Yeşillikler içinde ve Gediz-Altıntaş karayolu üzerindedir. Köyümüzde orta ve yüksek öğretim gören insan sayısı, oldukça fazladır.
Şiirde geçen
yerlerin anlamı gerçekten önemli.
a) Gediz Nehri’nin ana kaynak yeri Murat Dağı’dır. Gür su
olarak çıktığı yere Karapınar denir. Gediz Altıntaş karayolunun yirmi
kilometrelik bölümü Gediz nehrinin başlangıç çayını takip eder. Yol boyları,
çınar ağaçlarıyla kaplıdır.
b) Tarihi Asar Kale. Karapınar Çayı’nın dere vadisinde yükselen konik bir tepe. Burası, Roma ve Bizans dönemlerinde yazlık oturma yeriymiş. Murat Dağı’nın üst kısımlarından bu tepeye bileşik kap sistemiyle künklerle su getirilmiş. Havuzlu köşklerin olduğu bu tarihi yer, ne yazık ki define arayıcılarınca delik deşik edilmiş.
c) Şifalı sarı çamur: Mineral yapısını bilmiyorum.
Kaşıntılara iyi geldiğini çok iyi biliyorum. Rahmetli ortanca kardeşim,
küçükken aşırı derecede kaşınır, vücudunu kıpkırmızı yapardı. İlaçlar değil de
o suyla yıkanarak kaşıntısından temelli olarak kurtuldu.
d) Karapınar. Yılar öncesinde tabandaki kaya kovuğundan
püskürerek çıkardı. O zamanlar
iki değirmen döndürecek kadar boldu suyu. Yanından orman yolu geçirilince eski
su kütlesi değişmiş. Suyu, gerçekten buz gibidir. Küçükken suyun oyuk çıkış haznesine
girme cesaretinde bulunamasam da az aşağısındaki çayda, soğuk suyunu da bedenen tatmış oldum.
Yamaçlarında nefis dağ çileklerinden yedim.
e) Karapınar, şelalesi: Asar Kale Sivrisi altındadır. Fazla
yüksel olmasa da, insana göz zevki verir.
f) Murat Dağı’nın zirvesi: 2312 metre yükseklikte, fazla
sivri olmayan bir tepedir. Murat Dağı, Kyble Dağı olarak anıldığı için antik
çağ yazarlarınca kutsal dağ olarak tanımlanmış. Dağın bir diğer adı da
Dindymos’tur. Murat Dağı, adı üzerine
gerçekten murat -dilek- dağıtan dağdır. Gediz, Sakarya ve Büyük Menderes
nehirlerinin ana kaynakları bu dağdan doğar. Doğu yamaç ve eteklerinden çıkan
sular, Eber gölüne dökülür. Murat Dağı, Himalaya dağından sonra dünya en fazla
bitki çeşidi bulunduran dağdır. Orman ve maden yönünden zengindir. Bin yedi yüz
metre yüksekliğinde turistik termal tesisleri ve daha yukarısında ise kayak
pisti bulunmakta. Murat Dağı, eski tarihlerin yanı sıra yakın tarihe tanıklık
etmiştir. Başkomutanlık Meydan Muharebesi, dağın doğu eteklerinde yapılmıştır.
Kaçan Yunan Ordusu’nun Başkomutanı Trikopis, on binden fazla subay ve asker, bu
dağda esir alınmıştır.
g) Kesiksöğüt. Murat Dağı zirvesinin hemen altındaki mevki.
Gediz ve Sakarya nehirleri buradan doğar. Batıya akan sular Gediz nehrini, doğuya
akan sular da Sakarya nehrini oluşturur. Adım başı çeşme vardır burada. Suları
buz gibidir. Çeşme yalaklarında çıplak ayakla bir dakika bile durulmaz. Burası
da tarih kokar. Tanrıca Kybele’nin manastırı buradadır. Tahrip olsa da
kalıntısı bulunur. Kybele, Frikyalıların ana tanrıçasıdır. Murat Dağı çevresine
yerleşen ve dünyada ilk para basan Lidyalılar da Kybele’yi ana tanrıca
bilmişler. Analığı, üremeyi,
dişiliği ve hayatın devamlılığını sağlayan daha doğrusu bereketi simgeleyen
tanrıça Kybele. Kesiksöğüt’ün dağ çilekleri de çok güzeldir.
j) Tavşancık. Murat Dağı’nın beri yakasındaki, ardıç
ağaçlarıyla kaplı yayvan bir tepedir. Dört bir yöne hakim bir yerdir. O nedenle
ta 1950 yılından beri orman yangınları gözetlenir burada. İlk haberleşme, orman
idaresinin kendi telefon hattıyla yapılırdı. Yangın gözetleme yeri, yayvan
tepeli bir karaçam ağacının tepesiydi. Merdivenle çıkılırdı. Daha sonraları
bina yapıldı. Haberleşmeye telsiz de katıldı. Şimdilerde resimde görülen kule
yapıldı. Telsiz haberleşmesine cep telefonu da katıldı. Tavşancık’tan Murat
Dağı’nın kuzey yakasından geniş bir alanı ve çok geniş bir çevreyi seyretmek
harikadır. Hele günbatımı, görülmeye değerdir.
Şiire gelince;
Saflık ifade ediyor. Zorlama bir duygulanım yaratmıyor. Gönülden geçenler dizler halinde akmış. Hele son mısra harika. Dünyayı sessize al güzel şeyler hayal et. Hani, televizyon, radyo, bilgisayardan bazen kulak tırmalayan ses olur da o sesi sessize aldığında hoşnutluk duyarsın ya… Dünyayı sessize almak da işte öyle bir şey… Hani, cırtlak bir ses çıkaran biri susturulduğunda sevinirsin ya, dünyayı sessize almak işte öyle bir şey… İşte öyle bir şey diyerek söz yazarı rahmetli Çiğdem Talu’yu ve bestekar rahmetli Melih Kibarı da yad etmiş olduk.
Ne yazık ki, şuan dünyayı sessize almakta gerçekten çok zorlanıyorum. Salgın hastalık ve özellikle ekonomik çalkantılar, dünyayı sessize alıp güzel bir şeyleri gönlümce hayal etmeme engel oluyorlar.
Bunlara rağmen şiirinle bana güzel duygular yaşattın ya, çok yaşa sevgili Mustafa Başer…
Veysel Başer