Hüzünse teftişiydi aşkın
Ela gözlerine sığınan yaşların
Yoktu işte haddi hesabı
Kırılan yürekten arda kalan
Kıyıma uğramış o mağdur ateş
Efkârın dahi zılgıt yediği
Rüzgârdı aslında muhalif olduğu aşka.
Kaldığımız yerden alıntı ile devam edelim.
“Hüzün sözcüğü ifade ettiği anlam açısından acı kavramını içinde
barındırır. Hüzün burukluk içinde yaşama olarak adlandırılabilir. Hüzünlü olan
bir kimse mutlu değildir. Hüzün sözcüğü söylendiğinde ayrılık, gurbet
sözcükleri ile de yakınlık göstermektedir. 30 Aşk sözcüğü hüzün ile iç içe
geçmiş durumda kullanılabilir. Bazıları aşkı mutluluk, huzur ve benzeri sözcüklerle
tanımlarken bazıları ise aşk için hüzün ifade eden kavramları kullanmışlar aşkı
hüzün içinde ya da hüznü aşk içinde tanımlamışlardır. Nasio (2007) aşk ve hüzün
ilişkisini şöyle açıklar: Aşık aşkını dilediği gibi yaşayamadığında hüzün aşka
dahil olur. Psişik acının yalnızca sevilen bir varlığın kaybedilmesiyle oluşan
bir duygunun olduğunu düşünmek yanlış olur. Psişik acı aynı zamanda sevilen
varlık bizi ansızın sevgisinden mahrum bıraktığında yaşadığımız terk edilişin,
izzetinefsimiz derinden yaralandığında hissettiğimiz küçük düşme ya da
kaybettiğimiz farklı şeyler. Farklı derecelerdeki bu acıların hepside sevilen
bir nesnenin, yoğun ve kalıcı bir şekilde bağlandığımızdan ötürü psişik
dünyamızın ahengini sağlayan nesnenin ani ve sert kopuşunun oluşturduğu
acılardır. Madem bu bağlılığa aşk deniyor, biz de temeli aşka dayanmayan acı
yoktur diyelim (Nasio, 2007, s.23) . Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere
araştırmacı yazar ruhsal acıların (hüzünlerin) tamamını aşkla
bağdaştırmaktadır. Hüzün kavramı da tıpkı aşk gibi duyguların alanına
girdiğinden ve soyut olmasından terimsel olarak sözlüklerde tanımı olsa da
bireylerin içsel olarak yaşadığı bir durum olmasından tanımlanması oldukça
güçtür. İfade ettiği anlamsal açıdan hüzün acı, ayrılık, gurbet, özlem gibi
duyguları da içinde barındırmaktadır. Mutluluğun zıddı gibi görünse de hüzün
aslında mutlulukla doğrudan zıt bağlamda adlandırılmamaktadır. Hüzün TDK (1998,
s.1015) sözlüğünde “iç kapanıklığı, gönül üzgünlüğü şeklinde ifade edilirken
Budak (2003, s.370) bu kavramı: “Derin bir gönül bağı ile sevilen insanın
kaybedilmesine yönelik fiziksel duygusal üzüntü tepkileri” olarak
açıklamaktadır. Hüzün, gam, keder, kasvet, sıkıntı vb. gibi kavramların hepsi
bir kısmıyla tarif edilir. Hüzün aşkın öbür yarısıdır. Denilebilir ki beşeri
boyutta kaybedilene ya da ulaşılamayana hissedilen üzüntü hali, ilahi boyutta
ise vuslat günü özlemdir. Bu özlem ki bazı kişilerin donuk tebessüm gibi duran
yüzlerinde, gözlerinde bazı kişilerin de kahkahalarında okunabilecek kadar görsel
ama kör kuyular kadar derinlerine inilemeyecek kadar soyut ve tarifi harflerle
sembolleştirilmiş sözcüklerle ifade edilemez bir olgudur. Aşk kadar gerçek aşk
kadar tanımsızdır denebilir. Üzeyir Duru”
“Hüzünse teftişiydi aşkın”
Kardeşime göre hüzün aşkı teftiş eden hizaya sokan, arada ayrılık olsa da
sevdiğini unutturmayan hep hatırlatan ve gönlü canlı tutandır.
“Ela gözlerine sığınan yaşların”
Hüzündür hasrettir bu ela gözlerinde sığınarak akmamak için sığınan
gözyaşların. İnsan sevdiği gönlünden gözyaşlarıyla dışarıya akmasın diye içine akıtır,
o yâri hep içinde kalsın diyerek.
“Yoktu işte haddi hesabı
Kırılan yürekten arda kalan”
Gönüldür akıldan sözle hizaya gelmez, kırılır bir kırılan bardak gibi. Bekler
küsen yâri barışsın, naz eden yâri nazına son versin veya giden o yar geri gelsin.
Beklemek yorar kırar artık bunların haddi hesabı olmaz tutulmaz çoğaldıkça
gönül sığmaz âleme, kırılan yürekten arda kalan
“Kıyıma uğramış o mağdur ateş
Efkârın dahi zılgıt yediği”
Kıyıma uğratan bu olumsuzluklar sevgisizlikler yakan bu ateştir ki yakar,
efkâr basar efkârla yer zılgıtı Tokat’ı, neden niçin diyerek. Aşktır bu hüzün
hasret aşk içinde olağandır. Ferdi Tayfur ne güzel ifade etmiş.
Ne zaman gelecek o gün seni göreceğim
Ne vakit gelecek o gün sevinçten öleceğim
Üşüyorum yokluğunda yaşıyorum yaşamaksa
Düşeceğim kurtarmazsan bir tarafım hep uçurumda
Ya beni al yanına
Canım feda yoluna
Bu eziyet bir bela
Yoksa cezamı aşkın bana
Aşamıyorum engelleri gözüm kara gönlüm deli
Bu aşkın sence bedeli yaşamaktan vazgeçmek mi?
Sebebi sensin yalnızlığın bu dipsiz kör karanlığın
İçimdeki yangıların sönmedi yar hiç sönmedi
Doymadım doyamam ki güzelliğinin tarifi yok
İçindeki sevda seli okyanuslardan daha da çok
Söyle neden bizi vurdu bu ayrıklık neyin nesi
Hadi gel geç olmadan bitmesin bu aşk hikâyesi
Ya beni al yanına
Canım feda yoluna
Bu eziyet bu bir bela
Yoksa cezamı aşkın bana
Aşamıyorum engelleri gözüm kara gönlüm deli
Bu aşkın sence bedeli yaşamaktan vazgeçmek mi?
Sebebi sensin yalnızlığın bu dipsiz kör karanlığın
İçimdeki yangıların sönmedi yar hiç sönmedi
***
Bir duamız vardı tanrıdan bizim
Ayrılmasın diye birleşen ellerimiz
Hayaller kurardık gelecek için
Hani ölümsüzdü yüce sevgimiz
Her gecenin sabahında başım yine döner döner
Getirmiyor seni bana Kısa kalıyor geceler geceler
Bir ben miyim diye of baktım ki etrafıma
Hepsi doğuştan sarhoş benim gibi sevenler sevip sevilmeyenler
Bakarsın kesilir sana gelen bu sesim
Şunu bil ki vefasız ismindir son nefesim
Sen acı çekerken sanma ki ben mutluydum
Senden gelen dertlere biterken başlıyordum*
“Rüzgârdı aslında muhalif olduğu aşka.”
Kardeşim aslında esen rüzgârdır insanı bir yerden alıp bir yere götüren
derken kaderin esen rüzgârından söz ederken, muhalif olan rüzgâr aşka derken
bunu ifade etmek istiyor. Belki de insanlar aşkla sevmeyi bilmiyor anlamıyor,
aşka değer kıymet vermiyorlar bunda rüzgârın da suçu yoktur, insanların
suçudur, gönül efkârlı iken ne söylediğini düşündüğünü de bazen bilmez
böylesine gönül yanarken yangından yanan gönlün kavrulurken pişmeden önceki
sözleri olabilir. Belki de kendi içinde estirdiği fırtınadır aşka karşı çıkan,
her hâlükârda aşkta hüzün ve ayrılık vardır vesselam.
Mehmet Aluç
*Kaynak: https://www.sarkisozlerihd.com/sarki-sozu/ferdi-tayfur-benim-gibi-sevenler/