Benimle ateşi söndürmeye gelir misin? Nereden alayım seni, söyle hemen geleyim ya da sen gel bildiğin bir yangını söndürelim. Buluşacak bir yerimiz mi yok? Belirleyelim gönüllerin şehri olsun, dumanı çıkan yere yakın olsun buluşma yerimiz ki yangına çabuk varalım. Belirleyelim de diyorsun ki gönül nasıl bir şey? Haklısın, sen de çok haklısın unutturdular. Elini sol omzun altına doğru yaklaştır bak bakalım atan bir şey ya da hareketlilik var mı?
Boş durma vakti değildir bu dünya, gel beni dürt, boş durma de kardeşim, ortada deniz yok, karada sürdürmek için gemi yapmak da neyin nesidir?
“Uzun bir yol geldim buralara.
Asırlardır bu yoldayım. Kaç beden giydim, kaç yaşam tükettim saymadım.
Yanılgıların hamurunda mayalandım.
İyiliği kötülüğe, kötülüğü iyiliğe devrettim. Bir sarkaç gibi bir uçtan diğer uca gidip geldim.
Öldüm, doğdum. Her yaşam bir nefes almak, vermek gibiydi. Yaşamların ötesine geçtiğimde bunu gördüm.
Gördüm ama anlatamadım. Bir sır gibi bu gördüklerim içimde gömülü.
Hep aradım dedim ama aslında aramamışım. Aradığımı sanmışım. Neyi aradığımı bilmeden aradığımı sanmışım.”