Her yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
geldiğinde ya da toplumda büyük bir infial uyandıran vahşice işlenmiş kadın
tacizleri ile cinayetleri gibi olayların ardından değişik başlıklarda raporlar,
istatistikî veriler art arda açıklanır durur.
http://anitsayac.com/ sitesi de kurulduğu günden itibaren yaşanan kadın cinayetleri ile ilgili istatistikî bilgileri paylaşıyor.
Zaman zaman benimde istifade ettiğim bir sitedir. Özellikle medya organlarında yer alan kadınlara yönelik işlenmiş cinayet vb gibi haberlerin derlenmesiyle oluşturulmuştur.
Siteyi incelediğimizde 2013 ile 2016 yılları arasında 231 ile 289 arasında değişin kadın cinayetleri 2017 yılında 351’e çıkarken 2018 ile 2021 yılları arasında ise 406 ile 416 arasında değişen oranlara ulaştığını görmekteyiz.
2013 ile 2021 yılları arasında şu ana kadar toplamda 3 bin 111 tane kadının cinayete kurban gittiğini görüyoruz.
İstatistik verilerine bakılırsa her yıl bu rakamlar büyük bir hızla artış göstererek yükselmektedir. Her yıl rakamların artış göstermesinden yasalarımızın kadınlara yönelik işlenen şiddet, taciz ve cinayetlerini önleyemediği, önlemekte de yetersiz kaldığı anlaşılıyor.
Eğer yasalarımız yetersiz kalmamış olsa, caydırıcılığı olmuş olsa her yıl bu kadar kadın cinayetleri işlenmemiş olurdu.
Lafa gelince cennetin ayakları altında olduğunu söylediğimiz bizi dünyaya getiren, yemeyip yediren, içmeyip içiren analarımızı, aynı kanı taşıdığımız, aynı anadan babadan doğduğumuz bacılarımızı, sevdiğimiz, âşık olduğumuz kadınlarımızı, saçının bir teline kıyamadığımız kızlarımızı gözlerimizi bir an dahi kırpmadan ve en ufak bir tereddüt yaşamadan vahşice katlediyoruz.
Ülkemizde her geçen gün artış gösteren kadın
tacizleri, tecavüzleri ve her türlü şiddetleriyle ilgili olayların yer aldığı
haberleri duyduğumda Prof. Albert Einstein’in, 1946 yılının Eylül ayında ABD
Toplum Gönüllüleri Vakfı'nın düzenlediği bir konferansta yaptığı konuşması
aklıma gelir.
“Kızlarınızı
iyi yetiştirin;
Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.
Namuslu olmanın yürekten geçtiğini öğretin.
Evden çıkar çıkmaz ilk köşede eteğinin boyunu
kısaltmasına gerek olmadığını öğretin.
İstediğini giymeyi öğretin.
İnsanın ahlakının sadece kendi beyninde
olduğunu öğretin.
Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını
öğretin.
Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü
olduğunu öğretin.
Beni çok kıskanır, dışarı çıkarmaz, şunu bunu
giydirmez diyen adamla gurur duymamayı bunun aslında kendine hakaret olduğunu
öğretin.
Arayıp neredesin; kiminlesin vs. diyen adama
seni tanımadan önce nasıl davranacağımı bilmiyor muydum haddini bil demeyi
öğretin.
Eşlerini aldatan erkeklerin yanındaki ikinci
kadın olmamayı öğretin.
Oğullarınızı
iyi yetiştirin;
Karşı cinse saygı duymayı öğretin.
Gece yarısı evine geç dönen kadının
“aranmadığını” öğretin.
Bir kadının omzuna arkadaş olarak da
sarılabileceğini öğretin.
Dokunmaktan korkmamasını öğretin.
Sevmenin değer verme olduğunu öğretin.
Sahip çıkmayla sahibi olmanın farklı olduğunu
öğretin.
Bulunmaz Hint kumaşı olmadıklarını; olsalar
bile burun silinen mendillerinde kumaştan yapıldığını; hiç kimseyi küçük
görmemeyi öğretin.
Ama bunları önce kendi içinizdeki çocuğa
öğretin.”
Prof. Albert Einstein’in bu sözlerine hak
vermemek mümkün değil. Yasalarımızın yetersizliği ve caydırıcılığının olmaması
bir yana bu konuda sen, ben, o demeden toplum olarak hepimizde suçluyuz. Çünkü
Einstein’in konuşmasında belirttiği gibi bu tacizleri, şiddetleri, cinayetleri
işleyenlere eğitim verip yetiştirmedik. Sağlıklı ve bilinçli bir eğitim verip
yetiştiremediğimiz kendi içimizdeki çocukların yol açtığı bu insanlık dışı vahşi
cinayetlerin ve tacizlerin sayısı her geçen gün artmaya devam edecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle; kadın cinayetlerinin işlenmediği, küçük yaşta çocuk gelinlerinin olmadığı, taciz ve tecavüzleri ile her türlü şiddetin yaşanmadığı, cinsiyet ayrımı nedeniyle emeklerinin ve bedenlerinin sömürülmediği, insan onuruna yaraşır eşit bir yaşamın olduğu bir dünya dileğiyle tüm emekçi kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyorum.