Her şeyin sanatı var. Sevme Sanatı, aşk sanatı, futbol sanatı, yemek yapma sanatı, yalnızlık sanatı, şiir yazma sanatı... Bunlar olurda, soba yakmanın sanatı olmaz mı? Bal gibi olur... Sobada o kadar uğraşlarımıza rağmen yanarsa daha da bir güzel olur...
Sabah erkenden açtık mı dükkanı, sobanın da hemen yanması lazım kış günü... Velev ki yanmadı, dişlerimiz keman, burunlarımız zurna, yanaklarımız trompet çalarda, millete ücretsiz halk konseri verir, vermişliğimizle de kalırız...
Soba zaten yılların sobası her tarafı dökülüyor. Önce kömür üstüne biraz odun, biraz çıra. Kibritler elimizde de elimizde olmaya, ıslak meretler. Bu kibritlerle sobayı herhalde öğlen namazına varacağımız zaman yakarız, belki de ikindiye bile kalır... En iyisi bir yerlerden çakmak bulmak. Öyle ya, bu devirde kibrit mi kaldı?
Önce biraz dil dökelim sobaya. Öncesinde kömürü, odunu, çıraları, kağıt parçalarını tam tekmil yerleştirmişiz ki kaçarı yok, yok yani, olmaması lazım... ''Canım sobam bak karnın acıkmıştır yine, aç bakayım ağzını da şu odunları kömürleri bir ham yap, ben de şak şak şak alkış tutayım sana, hemi benim canım.'' Ne oluyor yahu! Kafayı mı yedim ben de sobayla konuşuyorum.
Dışarıda lodos var çokça... Yakarsın kibriti, pat diye söner, peşine bir daha, olmadı yine dene, bu gidişle kibrit fabrikasını zengin edeceğiz... Çakmakları deneyelim, denemesine de onlar niye inat ediyor çakmamakta hem de ''Çakar çakmaz çakan çakmak.'' bunlar... Ben anladım, anladım, üşüttüler ve de taş düşürdüler bu çakmaklar. Böbrek taşı değil canım çakmak taşı...
Dışarından yardım alsam. İtfaiyeyi ya da polis abileri çağırsam, gelirde sobamı yakarlar mı acep? Gelirler gelmeye de, ama sobayı değil de beni yakaralar gibime geliyor... İnternetten araştırmam lazım ''En kolay soba nasıl yakılır.'' diye... İllaki bunun bir kitabı olmalı... Bulup da yakamazsam o zamanda elektrikli bir alet bulup onunla ısınma yoluna gitmeli... O da olmadı yüreklerimiz sıcak be... Biz bizi ısıtırız evvel Allah...