Olmaz denilen ne çok hayallerim vardı. Çünkü öyle bir ezilmişliğin içinde, insanı yaşatan umutlarıdır. Okumak istiyordum. Bir tarafta sağ-sol son hızla çevremi sarmıştı. Diğer yanda babamın bitmek bilmeyen para hırsı daha on dört yaşında inşaata kum elemeye başlatmıştı. Biz çocuklar çalışmazsak ne olurdu ki? Dışarıda kimseyle arkadaşlık yapamıyordum. Herkes gözümde militan görünüyordu. Ben eline tabanca alacak ve rastgele ateş edecek bir macera adamı değildim. Karıncayı bile öldürecek gücü kendimde bulamazken…
Babamın bitmek bilmeyen istekleri vardı. Neyle uğraşıyorsam en iyisi olmalıydım. Ama kendisi bir gram destek de vermiyordu. Okulda, inşaatta, iletişim kurduğum her yerde yapayalnızdım. Sürekli bir şeyler beklenen ama hiç bir şey verilmeyen olmak… Hiç bisikletim olmadı, hala da binmeyi bilmem. İlk futbol topuma lise birinci sınıfta kavuştum. Trafik kazası geçirip kolumu kırdığım içinde daha sonra futbolda oynayamadım, kolumu tekrar kırarım korkusuyla…O futbol topuda kardeşimin oldu! İlk deri ceketimi 25 yaşında aldım, onu da kardeşim heves etti diye ona verdim. İlk denizi 21 yaşında gördüm, tatil yapmak neymişi o gün anladım.
Üniversite ve askerlik bitince bir devlet kurumunda işe başlamıştım. Odamda yedi kişi çalışıyordu. O zamanlar sigara içmek moda ve yaygındı. İçmeyen azınlıkta ve söz hakkı yok gibiydi. Hem sigara içmeyişim, hem beş vakit namaz kılışım bir mühendis olarak göze batıyordu. Yeni evlenmiştim. Aldığım para ile yaşamımı sürdürmek zorundaydım. Bu yüzden bana yapılan her zulme itaatkardım. Buna zorundaydım. Sabah beni her an aşağılayan 6 kişinin olduğu bir odaya, hapishaneye giriyor ve akşam mesai bitince özgürlüğüme kavuşuyordum. Akşama kadar sigara dumanından göz gözü görmeyecek kadar bir ortamda çalışmak zorundaydım. Ne kapıyı ne de pencereyi açtırmıyorlardı. Hak isteyecek bir ortamı da oluşturmayacak kadar çok iş veriyorlar ve gözümü açtırmıyorlardı. O yıllar, doksanlı yıllar işte… Bizim gibilerin her yönden ezildiği yıllar, sonu 28 Şubatla noktalanan…
Her yaşadığım hayatın içinde hep erişilmez hayallerim oldu. Mesela iş yerinde, kendi meslektaşlarım yurt dışına adeta ekmeklerine ballı kaymak sürdürerek gönderilirken, beni asla göndermiyorlardı. Onlar gittikçe ben de gitmeyi hayal ediyordum. İşe girerken bile torpilim olmamıştı. Kimseden bir şey istemeyecek kadar asildim. Ben sustukça bu hayalim gerçek de olmadı. Yabancı dilimi unutmamak için bir çok bedava teknik dergilere aboneydim. Bir çok yabancı arkadaş edinmiştim internet üzerinden. Elbette kişisel bilgisayarlar yaygınlaştıktan sonra. On yıl gibi bir süre geçtiğinde Japonyanın burs açtığını ve doldurulan bir belge ile adayları seçtiğini öğrendiğimde buna müracaat ettim. Benden başka başvuru yapanlarda vardı. Ama beni seçmişlerdi. Hayalim gerçek olmuştu. Beni aşağılayan kişiler buna engel de olamamıştı. Yaklaşık üç ay kalmıştım. Ufkum değişmişti. İslami yaşantıma saygı duyan bir ülkedeydim sonuçta. Ne domuz eti yiyordum ne de balık dışında et. Bunu saygıyla ve içtenlikle yapıyorlardı. Nasıl ufkum değişmesindi ki? Bu burs içinde başka ülke insanlarının, meslektaşlarımın yaşantı ve görüşlerine de şahit olmuştum. Her ne kadar din değişse de insanlık ve saygı evrenseldi. O kadar istedim ama orada yaşadıklarımı paylaşacağım br kitap yazmak kısmet olmadı ama çok da arzu ettim.
Ezilmek nedir? niçin insanlar diğerini ezmeye çalışırlar ki… Hep bunu düşünmüşümdür. İnsan neden özgür bırakılmıyor. Allah’ın verdiği fıtrat ile desteklenip elde edeceği fırsatlara engel olunuyor ki? İyi niyet, kimseyi üzmemeyi düstur edinen bir kişinin isteklerine engel olunuyor ki? Ben hep engelleri yıkmakla mücadele ettim. Her yıktığımın arkasında başka engel, üreteceğim ve topluma kazandıracağım becerilerime set oldu. Çok sevdiğim mesleğimi layıkıyla yapamadım. Bu yüzden şairim, bu yüzden yazarım. Hani insan yazınca ona kimse set olmuyor. Hani olsa bile, yazılanı okuduğu için vicdanının bir köşesinde onu huzursuz eden bir acıya talip oluyor. İlham ile üretmenin bir başka anlatışı bu… Kafayı yememek, içimden dışarı çıkmak, sağlığımı korumanın bir yolu oldu bu seçimim. Ben kendimi bildim bileli elim kalem tutuyor. İki elimde yazabiliyor.
Zalimin adı değişiyor… Üreten insanı engelleyen, vatanına hizmet eden insanı dışlayan, bu yüzden başka memleketin ideolojisine ve tutkularına boyun bükmeyi marifet bilen bu kişiler hep var oldu. Çalışmak ve üretmek o kadar güzel ki… Üstelik bir şey ürettiğinde başkalarının size teşekkür etmesi kadar onure edici bir şey yok dünyada. Fakat bunu bile çok gören o zalimler… İyi insanları susturan, şerli düşüncede olanı alkışlayan… Ancak hep onların hakimiyeti devam ediyor. Ne yapıp edip kendi görüşlerini ve eylemlerini her egemen güçle yaptırımda bulunuyorlar. Ben üstünüm diyor ancak içi boş bir haykırış bu… Ancak buna kananı oldukça, konunun içeriğine ve o boşluğa bakan da yok. Hani kavgada ilk yumruk vuran kazanır derler ya, işte ben güçlüyüm diyor ve astığı astık yediği günahkar katık… Nesli tükenmiyor. Hani o kadar samimi bir yükseliş olan doksanlı yılların İslami vizyonunu, ilk önce Refahyol ile tırpanlayıp daha sonra da 28 Şubata yok ettikleri gibi. Hani kalanda olduysa Ak Parti iktiranda, makamla, parayla, ihaleyle, ben neymişimle, bu hakkımdır deyişle yok ettirdiler… Zalimse bir köşede aşağılamaya devam ediyor. Bu tür ayağa kalkışı, onun imanını çalacak parametrelerle yok ettiler. Yine zalim kazandı. İmanı yok eden aşağılayışı çok iyi sentezleyip sürümünü içimize serptiler. Bunu ilk önce cemaatlerle, şimdilerde de ilimden ve Allah'a yaklaştırmaktan uzak tarikatlarla yapıyorlar. Zavallı Müslüman kendini bu yol üstünde, aldanmışlığına bakmadan cennet ehli görüyor kendini…Benim inandığım Allah, o ne derse yaparım gerisi yallah… Diyecek çizgi yok maalesef.
Ezilmek Türk’ün ve Müslümanın kaderi değil. Zalime karşı dik duruş olmalı harbiden. Bu son hayalim gerçek olur mu, niye olmasın ki…Ezilmeyen, dosdoğru yolu seçen, insanlığa huzuru ve saadetini ameliyle yayan insanlar çoğalacak inşallah. Alnı secdeye varıp da Rabbine göz yaşı döken içten ağıtlar olacak inşallah. Kurt hiç bir zaman boyun eğmez. Ergenekondan çıkıp dünyaya yayılan bu yüce milletin varlığı, eğer kıyamet kopmazsa bu dünyayı saracak inşallah.