Şevket Paşa şık giyimi , düzgün tıraş ve aksesuarlarıyla tam bir İstanbul beyefendisi görünümündeydi. Konuştukça entelektüel anlamda da yetkin bir kişi olduğu kanaatine varıyordum.Meselelere farklı pencereden bakıyor; askeri ve stratejik yaklaşımlar yapıyordu.Ses tonu ve kelime seçimleri de ilgi çekiciydi.Sahaf Gani zaten belagat * uzmanı sanki.Konuşurken şiir eklentileri, ünlülere ait sözler, farklı isimlere vurgu ile  desteklediği konuşma uzadıkça ne kadar az şey bildiğim hissine kapılıyordum.Şair Nabiler, Bakiler, Fuzuliler, Ömer Hayyamlar edebiyat alanında.Harezmiler,Cebirler ,Biruniler Matematikte, İbni Sinalar tıp derken tarihin derinliklerine girip çıkıyorduk. Kendimi bir Selçukluda, bir Osmanlıda, ya da Endülüs Emevilerde Kurtuba Camiinde buluyordum.Harun Reşitten  Fatihe, Fatihten Yavuza,Yavuzdan Şah İsmaile kadar nice tarihe mal olmuş şahsiyetler varsa konuya dair adına şanına ve olaylarına girip çıkıyorduk.

Çaylar ve kahveler dolup boşalıyordu. Kendimi sohbete o kadar kaptırmıştım ki şöyle başımı kaldırıp etrafa  baktığımda yaklaşık yirmi kişilik grubun sohbete katıldığını fark ettim.

Birçoğu göz ucuyla bana bakıyor sanki " Bu da kim" diyorlardı.

Durumu fark eden Sahaf Gani herkese beni göstererek;

- Yeni iş ortağım dedi.

İnsanlar  şaşırmış gibi baktılar.Bunu hissedince birden yüzüm kızarır gibi oldu. Konuya muhatap herkes gibi ben de şaşırmış ve meraklanmıştım.Benim hakkında bana sormadan nasıl böyle bir karara varmıştı anlayamamıştım.

Merakını ilk  gidermek isteyen ve sorusunu soran Şevket Paşa olmuştu.

- Nasıl yani bu arkadaş şimdi senin iiş ortağın mı?

-Evet Paşam! Bu Erzurumlu Aziz dostum benim yeni iş ortağım dedi.

-Bulunduğum şoku atlatmaya çalışırken etraftan gelen  " Hayırlı olsun" tebrik sözlerini gah duyuyor gah duymuyordum.

Şevket Paşa bana dönerek; 

-Kitapla aran iyi galiba dedi.

-Ehh biraz diyebilmiştim.

Sıkışıp yüzümün kızardığını hisseden Sahaf Gani araya girdi.

-   Şevket abi o Edebiyat mezunu ama ilk iki sene öğretmenlikten sonra Bankacılık sektörüne  geçmiş.Orada talihsiz bir olay yüzünden işten ayrılmak zorunda kalmış.
İstersen hikayesini kendinden dinleyebiliriz.Hatta senden bir de talebi olacak.

Sahaf Gani benim adıma konuştukça iyice şaşırıyor tüm bunları nereden  biliyor diye diğer insanlar gibi yüzüne bön bön bakıyordum.Hele şu son sözü benim adıma nasıl söylemişti şaşırmış kalmıştım.

-Şevket Paşa ve diğerleri yüzüme " Hadi anlatta  gerçekleri senden dinleyelim" der gibi bakıyorlardı.Karnıma sancılar girdi. Başım dönmeye başladı.

Gözümü açtığımda kolumda sonda ve   başımda duran genç ve sarışın bir Hemşirenin   olduğunu farkettim.

.../...

Keyif veren bir güne uyanmak akşamdan nasıl yattığına da bağlı insanın.Yaklaşık 
on gündür  sabahları gün ağarmadan kalkıyor ardiyede darmadağın
duran kitapları boylarına göre düzenliyor etrafa çekidüzen veriyordum. Ansiklopedileri ayrı,dergileri ayrı tarafa istiflemiştim..Bilim Teknik,Varlık, Dil ve Edebiyat, Ay Vakti, Hey ... her ay dört gözle beklediğimiz o dergiler artık birer antika gibi köşede öylece duruyorlardı. Sanki bir elin onları bulup gerçek değerlerini vermesini istiyor gibiydiler.Şimdilik o el bendim.Oldum olası geçmişe özlem burnumu sızlatır ve o sızı bana çok büyük keyif verir.Her birinin sayfasında nice emekler,yaşanmışlıklar ve bir devrin solukları atıp duruyordu.
Sayfaları karıştırdıkça çocukluğum, gençliğim karşımda duruyor gibiydi.Insanın kalacağı yerinin olması ne büyük bir nimetmiş.

Kartpostallar,afişler, ayraçlar...daha birçok  nesne hepsinin tozunu silip kendime göre bir düzene sokmuştum. Meğer ne de çok eski kitap ve obje varmış.Kalkıp ocağa çay koydum.Sahaf Gani beni "Ortağım" diye tanıttığı günden beri buradayım.Kaldığım otelden ayrılıp buraya yerleşmiştim. Ardiyede duran eski kanepede yatıyor çay ocağında yemeğimi ve çayımı pişiriyordum. Bana bu babalığı yapan adama minnetarlığımı sözle değil fiille göstermeliydim.  Henüz ardiyeye girmemişti. Aslında ben orada kalıyorum diye girmiyordu.Yattığım  kanepenin duvarına askı çaktım sonra atıl duran üzeri kitap dolu masa ve komodinden kendime okuma köşesi yaptım.Eski püskü bir perdeyi yattığım kanepenin önüne dizayn ettim.Artık içeri giren o alanı göremezdi.Ardiyede   bayağı bir yer açıldı.

Sehpanın üzerine eski gazete sayfalarını serdim. Kahvaltılıkları üzerine dizdim.Yaptığım çayı ve bardakları da koyduktan sonra Gani Abi'nin gelmesini bekledim.

O gelene kadar bir iki kitap satmış öğrencilere fotokopi çekmiştim.İşi öğrendikçe daha fazla keyif alıyordum.Hayata bakış açım günden güne   müspet anlamda değişmişti. Somurtkanlığım gitmiş yüzüm gülüyordu artık.Tek derdim çocuklardan ayrı kalmaktı.Anneleri ile resmi olarak ayrılmamıştım.O menfur olaydan sonra adeta şehirden ve kendimden kaçmıştım.Buraya neden gelmiştim bilmiyorum.İçimdeki duygu haritam mı beni yönlendirmişti yoksa bilinçaltım mı emin değildim. Sahaf Gani'nin yanına ayaklarım çeke sürete getirmişti onu biliyorum. 


İçinde bulunduğum  durumu değerlendirince; hayal  bile edemeyeceğim kadar iyiydim.
Allah  ondan razı olsun.Onun yaptığını bu devirde baba oğluna yapmaz.Hem mert hem de cömertti.Bu devirde böylesi insanları bulmak elmas bulmaktan daha zor. Kapı gıcırtı çıkararak ardına kadar  açıldı.Her zaman ki mütevazi ve kendinden  emin  duruşuyla içeri girdi.Gülerek selamını verdi.Saçları kıvırcık,yüzü güleç ,orta boyluydu.Benden bir iki yaş büyüktü.

-Aleykümselam abi, hiç oturmadan içeri  geçelim kahvaltı hazırladım.

İçeri girdik .Etrafa  göz ucuyla baktı.Yüzündeki memnuniyet ifadesi bütün bedenine yayılıyordu.

-Burası bizim ardiye mi yoksa ben başka bir yere mi geldim.Ne zaman yaptın bu kadar işi...dedi.

-Biraz mahçup biraz da gururla ...

-Sabahları erken kalkıp yaptım abi.

Kendine has gülüşüyle

 -Çayın güzel  kokusu  sarmış etrafı, dedi.

Sehpaya doğru İlerlerken birden  geri döndü ve bana doğru geldi.Ellerini açarak dostane sarıldı.

-Eline koluna sağlık Azizim dedi.

Kahvaltıya oturduk.Çaylarımızı keyifle içiyorduk.Zeytinin çekirdeğini tam masaya koyarken yüzündeki gülümseme hala devam ediyordu.Başını bir i yana bir bu yana sallıyordu.İçinden bir şeyler geçirdiği her halinden belliydi.O memnuniyetini yaşarken birden ona bakarak; 

-Abi izin verirsen bu kitapları sokakta satmak istiyorum.Dedim.

İçtiği çayı bir anda pıskırdı.Eliyle  ağzını silerken;

-Ne sokakta mi?Olmaz öyle şeyyy...güneşin alnında...Allah Alllah...

-Neden olmasın abi, ilk defa yapmıyorum ki.Memlekette üç yıl yaz kış demeden sokakta kitap sattım.Sen burda ben sokakta hem daha fazla kişiye ulaşırız dedim.

Çayın son damlasını yudumlarken ayağa kalktı ve

- Bu konuyu sonra konuşalım dedi.


Devamı var. 
















( Sanal Mezralar 3 başlıklı yazı AZİZ REMZİ tarafından 1.06.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.