ÇILGIN İNSANLIK
İnsanlık bu kadar hiç çılgın olmamıştı. Bu denli egoist, bu denli hodbin, bu
denli hedonist hiç olmamıştı insanlık. Hiç bu kadar gasıp, hiç bu denli zalim,
hiç bu denli gaddar olmamıştı, olamamıştı insanlık. Yavrularını diri diri
gömerken bile bu kadar acımasız değildi.
İnsanlık artık ölçüsünü kaybetti. Kendini kaybetti, kendinden geçti,
insanlığını kaybetti insanlık. Her şeyimizi kaybettik biz. İnsanlığımızla
beraber tüm değerlerimizi kaybettik. Erdemlerini kaybetti insanlık. Kabil ’in
öz kardeşini bir kız uğrun, öz kardeşi olan kız uğruna katletmesinden sonra
insanlık Allah’tan ve onun iradesinden ayrı bir yola koyuldu ve iki yolda
ilerledi: birisi hak yol ki adı sırat-ı müstakimdir. Öbürü doğru yola aykırı
giden, şeytan igvasına kapılanların yoludur.
İşte şeytan saltanatını kurmuş, tüm dünyada hakimiyetini ilan etmiştir. Bu
hakimiyet o kadar büyük boyutlardadır ki Müslüman dünyasını ümidini kaybedecek
duruma düşmüş, düşmanlarından yardım istemeye ve onlara yataklık yapmaya
varmıştır.
Bu insanlıkla beraber Müslümanlığın da tereddiye uğradığı, insanlıkla beraber
Müslümanların da alçalmaya başladığı noktadır. İşte bu noktada gelecekten
ümitvar olmak zor görünmekte, Müslüman dünyasını karamsarlığa itmektedir.
Bu ortamda insanlığın bu denli kendini kaybettiği bu fecaat ortamında -ki ben
buna hakiki cehalet devri diyorum- Müslümanların üzerine düşen çok önemli
görevler var. Bunların başlıcası bu zulüm ortamında öncelikle İslam’ın yüce
değerlerini öğrenerek yaşamak ve yaymaktır. Hakkın ve hakikatin o en büyük
meşalesini yakmak ve bu meşaleyi dünyanın en yüksek yerine dikmek çağdaş
Müslümanın gönül borcudur.
Bu gün dünyanın her yerinde süregelen zulüm daha fazla devam edemez, edemeyecektir.
Bu zulüm düzeninin sürmemesi için Müslüman vicdanı sızlamalı, kafirlere dost
olmaya çabalayan Müslüman tipini dışlamalı ve tavrı reddetmelidir.
Bu gün dünyanın her tarafında zulüm devam etmekte, gerek İslam alemi, gerek
dünya halkları bu zulmün sorumluluğunu taşımaktadır. Doğu Türkistan’da,
Filistin’de, Çeçenistan’da Orta Afrika’da, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da,
Kırım’da, Myanmar’da Suriye’de Müslüman kıyımı ve zulmü sürmektedir. Bu zulüm,
kan ve şiddetin sürmesi dünyanın bu yükü taşımaya daha fazla devam
edemeyeceğini göstermektedir. Dünya kana doymuştur. Kan tüccarları her ne kadar
doymamışlarsa da zulüm haddini aşmıştır. Silah tüccarları dünyayı yangın yerine
çevirmiş, her geçen gün bu yangını artırmaktadır. Maddeci zihniyetin bu denli azgınlaşması
insanlığı git gide geri dönülmez yola sokmuştur.
Madde ile mananın çatışması, maddeciliğin ilahi olanı bu denli sıkıştırması
tarihin hiçbir döneminde bu denli fazla olmamıştır. Ancak bu son kerteye
varmışlık bizde bir umut ışığı doğurmamakta da değil. Karanlık haddini aşınca
gün doğumu başlar. Hiçbir zulüm ilanihaye devam edemez, etmeyecektir.
Gecenin karanlığı fecre en yakın zamandır. İşte biz şimdi o fecri bekliyoruz.
Dünya yeni bir doğuş bekliyor. Dünya yeni bir kurtarıcı bekliyor. Mazlumların
ahı göğe yükselirken dünya kan ağlarken umutsuzluk umudu kovalarken biz elleri
bağlı mı oturacağız.
Allah’tan başkasına gönül bağlamadan, şairin deyişine uyarak ‘ey dipdiri meyyit
iki el bir baş içindir/ davransana eller de senin başta senindir. Diyor kendimizi
bu derin uykudan uyanmaya çağırıyoruz.
Ahmet Kemal