Yaz geldi mi bu mübarek karıncalarda zırt diye, zort diye, zınk diye, hatta hönk diye, birden ortaya çıkıveriyorlar. Ne yapsanız, ne etseniz kâr etmiyor. Severimde kerataları mübarek hayvanlardır... Hazreti Süleyman'la bile hasbihalleri vardır zibidilerin. Zibidilerin dediğime bakmayın, canlarım onlar benim de yere de bir parça toz şeker ya da reçel dökülmeye görsün...
Eve doluşmuşlar, ben çağırmadım tabi ki ''Buyurun gelin iki lafın belini kıralım.'' diye... Kim çağırmış orası da belli değil. Hoş kimseler çağırmasa da onlar atlayıp geliyorlar, eşikten... Şu meşhur Ağustos Böceği ile Karıncanın Lafonten Amcanızdan masalını hepiniz bilirsiniz, duymuşsunuzdur... Çalışkan belleriz hep karıncaları...
Ben de konuşmaya kalksam şimdi bu karıncalarla ''Canlarım bitanelerim tatlı şeyler hadi yavaş yavaş voltanızı alın.'' desem beni duymayacakları kesin, yüzde bir milyon... Öldürmeye de asla yanaşmam, içim elvermez... Bir çare bulmalı, ne şiş yanmalı ne de kebap misali, tereyağından kıl çeker gibi bu işten sıyrılmalı...
En güzeli elektrik süpürgesi... Takarım fişe, çekerim canlarını acıtmadan makinenin torbasına, sonrada bahçeye boca ederim... Çocuklara da tembih ederim, bir daha yerlere reçel bal gibi maddeleri damlatmayın sakın diye...
Bilinen bir anekdottur ama biz yine de burada paylaşalım karıncalara, o mübarek hayvanlara belki biraz faydamız dokunur...
''Osmanlı Devleti’nin kudretli padişahı Kanunî Sultan Süleyman, Topkapı Sarayı’nın bahçesinde zaman zaman gezintiye çıkardı. Ağaçları, çiçekleri çok sever, sarayın bahçesinde kuş sesleri arasında denizi seyre dalardı. Bir gün yine bahçede dolaşırken meyve ağaçlarından birkaç tanesinde çürüme emareleri fark etti. Dikkatli inceleyince ağaçların karıncaların istilasına uğradığını gördü. Aklına ağaçları ilaçlayıp karıncalardan kurtarmak geldi. Ancak karınca da can taşıyordu. Bunun vebali olacağını düşünerek hocası Ebussuud Efendi’ye danışmak istedi. Hocasını odasında bulamayınca edebi üslupla bir soru yazıp odasına bıraktı.''
''Sanatkâr ruhlu bir hükümdar olan Sultan Süleyman, mahir bir kuyumcu olmasının yanı sıra Muhibbi mahlasıyla şiirler de yazardı. Onun ince bir üslupla yazdığı sualini Ebussuud Efendi odasına döndüğünde gördü ve tebessümle okudu. Sonra Kanunî’nin yazmış olduğu satırların altına sualin cevabını yine şairane bir üslupla yazdı. Kanunî hocasına şöyle sormuştu:''
''Meyve ağaçlarını sarınca karınca / Günah var mı karıncayı kırınca?
Hocası Ebussuud Efendi ise şöyle cevap veriyordu:
Yarın Hakk’ın divanına varınca / Süleyman’dan hakkın alır karınca.''