Sahi, baba seni özledim mi?
Hani, sayacı kırık bir düş gibi
öznesiz bir cümle gibi ve ben seferi tanığıyım sevginin ve sensin bana sevmeyi
sevilmeyi öğreten ve sensiz annemle beraber bana Rabbimi ve Atatürk’ümü ve tüm
güzellikleri öğreten…
Zamanı gelmişti sanırım yeniden senle
hasbıhal etmenin.
Çok şey değişmekte değil sen
gittiğinde beri sabah uyanıp da akşam olana kadar her şeyin hatta herkesin
seyri değişiyor.
Kalbimin bir tek meali yok, babam.
Kalbimin tek sahibi elbette Yaratan.
Düşlerim var kucak kucak ve göğün en
tepesine diktiğim o sancak.
Rengim hep beyaz baba.
Rengim hep de pembe ve ben değişmemek
adına veriyorum hayat mücadelemi:
Mademki senin biricik kızının ve sen
gittiğin zamanki kadar temiz ve saf kalmayı başardım ama insanlar değil beni af
etmek alt etmek adına mücadele veriyorlar.
Düşümün kovuğunda kalıyor gün içinde
yazdıklarım.
Bu benim işim baba yeter ki dişe
d/okunur bir şeyler yapayım ve yazayım.
İhmal ettiğim çok şey var. Misal.
İçimdeki çocuğu zindan kapattım ben
tıpkı senin beni zindana kapattığın gibi ama ben halimden çok da şikayetçi
değildim bilakis çok mutlu…
Frapan düşlerim yok benim.
Faili meçhul bir cinayete kurban
gitmiş olsa da yüreğim ben asla benden firar etmiyorum ben asla bana yenik
düşmüyorum.
Üşüyor musun, baba?
Bu yaz sıcağında ben çok üşüyorum
sonra düşüyorum yollara sonra kös kös çekiliyorum kabuğuma.
Senin sevdiğin kızın gözünden
sakındığın…
Sahi, beni kim sakınıyor baba?
Elbet sakınan biri var ve ben alnımın
akıyla yaşıyor yazıyorum.
İçlendiğim çok şey var bana denk
düşen bazen denk düşmeyen.
Yatsı öncesi yazıyorum.
Sabah ezanı sonrası yatıyorum.
Kaç dakika ya da kaç saat uyumuşsam
günleri geceleri sayıyorum bir an evvel sona ermek adına.
Diğer yandan da Rabbimden zaman
istiyorum yazmak ve kendimi daha çok sevebilmek adına.
Kısaca ikilem yaşadığım ve bir
iklimde sayısız iklim yaşadığım.
Müspet menfi bana yorum yapmanı çok
isterdim ve senin ilkelerini çiğneyip çiğnemediğimden emin değilim elbet sevmek
ve aşık olmak bir suçsa.
Suçlandığım günler var.
Bana fırlatılan taşlar.
Adımın başında uçuşan zanlar var
baba.
Zamlı tarifesi insanların isyanının
ve atılan iftiralar bense gün ve gece sayıklıyorum umudun ve Rabbimin adını.
Adımladığım kadar adlandıramadıklarım
var.
Benim kaç adım var peki, baba sana
sorarım?
Gül mizaçlı bir tebessüm ise yüzüme
yerleşen ve her nasılsa benden çalınan…
Çalınan şu şarkı misal.
A, evet, bir de dün evin karşısındaki
kilisede yapılan düğün töreni ve saatlerce çalan orkestra.
Sahi, ben çok şey mi kaybettim de
hali hazırda ellerim açık bekliyorum?
Yoksa kaybedenler benden mi
biliyorlar?
Sevdiğim insanlar var, baba ve
sevecen yüreğim ben hala çocuklar gibi şen de olabilmekteyken ansızın bunu zaaf
olarak görüyor insanlar ve benim insan sevgim asla sonlanmıyor değil hız dahi
kesmiyor.
Bir rengim varsa.
Ya da ben gök kuşağı isem.
Üstelik karanlığı delen bir
aydınlığım varsa…
Ve ben hala kendimi dünkü liseli kız
gibi hissedebilirken…
İyi de bunu bunları bana bahşeden
Yaratan ve insanlara ne oluyor da selamı sabahı kesiyorlar benden?
Zor bir insan olmam mı onları
korkutuyor?
Peki, ben senden hep mi korktum zor
bir insan olmana rağmen?
Hayır, baba.
Seni kale almadığım zamanlar da oldu.
Mesela zayıflamak adına girdiğim ölüm orucu ve ben sofraya oturmaktan men
etmiştim kendimi.
Sadece bir adet salatalık ve deliler
gibi ders çalıştığım ve de güzel derecelerle iyi bir öğrenci olmanın bana
verdiği mutluluk.
Mutlu edemediğim çok da insan oldu ve
an geldi benden nefret etti insanlar…
İlahi düşler görüyorum
hatırlamadığım.
Aralıksız Rabbimi anıyorum beni koruyan
varlığı ile akabinde sığınıyorum dostlarıma ve hali hazırda dost kalmanın
güzelliğini yaşıyor ve içimi açıyorum insanlara.
Mağdur.
Mazlum.
Mahsustan mı seviyor sahi insanlar
beni?
Umurumda değil çünkü benim onları
sevdiğim tek gerçek.
Dün okuduğum bir şiirde bir cümleye
rast geldim ve sen düştün aklıma.
Bana asla uygun görmediğin insanlar.
Hem erkek hem kız arkadaşlarım ama onlar benim sadece okul arkadaşım iken…
Akabinde bana ihanet ettikleri de bir
gerçek.
Okulda yıllar boyunca bir çocuktan
hoşlanıp onun adına bana mektup yazan benim zavallı arkadaşlarım ve onların
bana oynadığı bu oyunu çok geç öğrendim üstelik en sevdiğim dostumdan hoş o da
onlar gibi sırtını dönüp de gitmişken.
Aşkın şahikası düşlerim var baba.
Aşık olmak ya da olmamak asla derdim olmadı
ama ben illa ki birilerini sevip bağlandım onlar bihaber iken.
Sonra ben bihaber iken birilerinin
bana bağlandığını çok geç öğrendim.
Bu ne ya?
Savaşıyor muyum yaşıyor muyum yoksa
yazıyor muyum?
Aşkın muhtevası imkansızlık sanırım
ve imkansız olan her şey herkes beni kendine çekiyor.
Sen bana asla izin vermedin
birilerini sevmem adına.
Ben senden izin almadan sevdim ama.
Ne senin haberin vardı ne de onun.
Ben senin hep ufacık kızın olarak
kaldım keza annemin gözünde de işin ilginci ben bunu kabullenmişken bir türlü
büyüyüp olgunlaşamadım.
Hem hayatın bir okul olduğunu bana
insanlar çok geç söyledi.
Ah, ben nasıl da ayaklarımı uzatmış
oturuyordum okullarımı bitirip de teslim almışken diplomalarımı.
A, evet, bir de bana iftira atanlar:
neymiş efendim? Ben cahil okumamış bir kızmışım ve ben öylesine kızdım ki o
densizlere.
Bunu da geçtim.
Her şeyi geçtim.
Ve sen gelmiş sızlandın ben mezun
olduğumda ama neden sızlandığını sonradan öğrendim ve bunda bir sır olarak
kalacak ben ölene kadar.
Aşkın sevgi olduğunu bildim sandım.
Sevginin saygıya eşlik etmesini de
sizlerden öğrendim.
Geriye ne mi kaldı?
Geriye ben kaldım elbet hala kendimle
olan mücadelemde sona gelemediğim ve bir de ısrarla insan sevgimi saklı
tutarken ekle bir de aşkı.
Aşkın ne olduğunu biliyorum artık ve
hiçliğime konduruyorum ben aşkı çünkü ben aşka aşığım bana ve bunu sana hiçbir
zaman söyleyemeyeceğim.
Seni sevdiğimi de sana bir kere bile
söyleyememişken.
İyi de ben bu işten ne anladım?
Vallahi onu bunu bilmem ama farklı
olduğumu da biliyorum bilenler de var bazen garipseyenler bazen arkamdan atıp
tutan hatta yüzüme haykıranlar.
Ben ne mi yaptım?
İşte mesele de bu.
Ben sadece bana bahşedilen hayatı
yaşama gayesiyle ve de içimi bozmadan cebelleşiyorum kendimle bir de beni
yanlış anlayanlarla bir yandan da seviyorum bir yandan sorgulanıyorum bir
yandan soruyorum:
Ama sadece Rabbime çünkü O’ndan başka
hiç kimse bana doğruyu söylemiyor bense hep doğruları söyleyip dokuz bin köyden
de kovulmuşken bu da yetmezmiş gibi tüm o köylere muhtar olarak atanmak için başvurmuşken.
Sözcüklerim, baba.
Ve kalbim.
Sönmeyen nuru benliğimin.
Sinmeyen benliğim ve de.
İyi niyetim.
İnancım.
Daha ne mi olsun?
İyi de ben devasa bir hiçim hatta
yutan eleman çünkü kimi sevsem bağrıma bassam kadın erken ansızın yok oluyorlar.
Uzaktan sevmek en güzeli.
Hayatın azıcık uzağında dursam bile
illa ki tuzağa düşürüyorlar beni:
Ayıkla pirincin taşını.
Günde kaç posta dibi tutuyorsa o
pirincin.
Dimyat’a gittiğimi de söylemiyorum
hani hiç kimseye.
Baba.
Gülümsediğini görüyorum.
Sen de benim canımın yandığına
vakıfsın ve bu sefer daha doğrusu sen gittiğinden beri beni sadece Rabbim
korudu ve bu sayede aynı kalmayı başardım ama aynı kalmayan insanlar yüzünden
de devasa kırıklar var kalbimde.
Sökün eden nice duygu.
İnsanlarsa sorgu hâkimi.
Bense cevap veriyorum bir bir çünkü
herkesi kendim gibi biliyorum.
Kuralların ve sen ve ben.
İstisnalar kaideyi bozmuyor baba ve
ben bir istisnayım.
Kendimi sevmeyi de başarmışken iyi
kötü aslında bir ömür buna kani olsam bile sevdiğim insanlar benim beni
sevmemden haz etmemişlerken ve de ben ibreyi bozmuşken.
Akla zararım ve ben babamın kızıyım.
Yaptığın her şeyin uyguladığın katı
kuralların elbet bir gerekçesi vardı ve yeter ki sen rahat uyu mezarında.
Yanına ne zaman geleceğimi bilmiyorum
ve annem ne zaman bunun lafını etsem bana küsüyor.
Benim de küstüğüm insanlar var ve
kırgın olduğum ama kimseden de nefret etmiyorum ve ben sadece Rabbime yürüyorum
ve O, senin bizi terk ettiğin gibi terk etmiyor ve de bu bana yetiyor.
Seni seven kızın.
Artı kendini seven…