Renkli bir düş’ üm belki de içime
düştüğüm saçaklarına takılıyım aklımın zemheride sönmeye yüz tutmuş bir yangın
olabilseydim keşke.
Yağmalandığım kadarım ve yağmadığımda
yağdırana duyduğum ihtiyaç ve şükrümle yenik düşsem bile insan iklimine sebilde
saklı bir damla olduğumun da bilinciyle…
Ve evet, ben bir damlayım da aslında
misal gözüme damlattığım damla yakarken canımı sığındığım kadar Rabbime
sınandığımın da bilincinde en çok sevgiyle iştigal sadece kendime öfkeli bir o
kadar ruhumu kucaklayabilmenin verdiği hoş görü ve huzurla geçiyorum ben de bu
şehirden bu dünyadan geçmediğim kadar kendimden geçmişimle yüzleşip an’ ımı
yaşamanın verdiği binlerce duyguyu yığmakla iştigal şu beyaz şu bakir boş
sayfaya.
Boş bir sayfa dediğime de bakmayınız
asla: boşa düştüm misal yıllar evvel yaşadığım evi boşaltıp anneme sığındığımda
oydu beni bağrına basan hep de olduğu üzere ve ikametgâhıma şerh düşüp de nüfuz
sayım memuru yeniden kazandım ben kimliğimi ve evimi ve ruhumu.
Bir bilinmez iken gark eden.
Bense garbındayım cihanın ve şark’
ında ölümün çalan şarkılara sevdalıyım ve uzun süredir dinlemediğimi fark
ettiğim kadar şarkıları aslında bilmezler içimde çalan şarkının adının ne
olduğunu.
Sandık dolusu anı.
Andaki mevcudiyetim ve yarınlara
dönük yüzüm ve ikbalim ve ihmalim ve imtihanım ve ibraz ettiğim.
Göğün Meftun esi.
Yerkürenin dirayeti.
Ait olmadığım cihan aidiyet duygumu
sorguladığım ve ihlasla sevdiğim ve aşkla yazdığım kadarım bazen kararsız ama
asla mesnetsiz değil ve miracım ve mizacım.
Yarıladığımdan öte ömür.
Yarı yaşımda çocuklarımın olma
ihtimalini çoktan es geçtiğim ve tamamlayamadığım vardiyam dinmeyen rüzgârım ve
mesaim sonlanmayan ve insanlara mesafeli olmadığım kadar da saygı duyduğum öyle
ki kolaylıkla sevdiğim yüreğimde ağırladığım.
Metruk binalar.
İçinde yaşayan meczup insanlar.
Ya da yaşamayan.
Yaşamı sorguladığımdan fazla
sorgulandığım ve ucu yanık mektuplarım:
Seslendiğim nice insan: hayal ya da
gerçek.
Bazen hafız.
Bazen muallim.
Bazen azizim…
Bayım, deyip de uğramadığım yüreklere
kolaylıkla bağdaş kurup insanları sevebildiğim kadar kendimle barışık olmak
adına…
Yağdığım.
Yazdığım.
Yalnızlığım.
Ve ruhumdaki izdiham.
Bir düş kovuğunda saklıyım belki de
ve men ettiğim kadar kendimi tüm çekincelerimden mazhar olduğum hayat ve yarına
meyyal bir iklimde bir gün içinde devinip sayısız iklime tekabül ettiğim kadar
bana kimse ikileten sevgiyi itiraz etmeden sevebildiğim öyle ki kimse haset
olan bense sevgiye hasret alabildiğine uzak olsam da sevgisiz yüreklerden
onları dahi bir çırpıda sevebilmenin verdiği huzur ve özgüvenle pekişen iç
sesim ve kalemim bana yoldaş solumdaki devasa tuzak aşkla içtiğim sözcükler ve
devasa bir asa misali asil ruhumla asi kalemimle eşleştiğim kadar mutluyum ben.
Her şeyin de farkındayım.
Yazdıklarım sadece bunlarla sınırlı
değil bir o kadar azımsansam da.
Bir o kadar hor görseler de.
Demezler mi ki hele?
Sen sadece şiirle hayallerinde siftinen
bir zavallısın.
Gülüp geçmekten öte ben zaten kendimi
bilmenin verdiği huzurla bilirim de bilediğim kalemin rüzgârında nasıl da
dokunulmazdır benim yüreğim benim tek ziynetim benim Allah ve insan sevgim.
Kara gece karanlıkta yürüyen kara
karıncanın ayak sesini duyan Rabbime nasıl tapmam nasıl O’na koşmam?
Ölümle yarışan bir rüzgâr iken annem
kayıp da gidecekken ellerimden kaç kere kaç bin kere adaklar adamadım mı ben?
Öyle ki kuş gibi çarpan zayıf
yüreğinde kolaylıkla alıp veremediği nefese rağmen ben kestim mi ümidimi hiç
yüce Rabbimden?
Ey, güzel Allah’ım, Sensin Sen yoktan
var eden.
Sensiz Sen, var olup da en üstün kendini
gören kim ise Sensin Sen imtihan eden.
İmtina ettiğim kadar olumsuz
duygulardan ve nefretten ve kinden saf tuttuğum kadar s/afiyet dolu iklimde
nasıl da doludur yüreğim nasıl da doludur içim nasıl da doludur gözlerim içime
akıttığım yaş ve yas öyle bir hale bürünür ki ve işte yasa bellediğim kâinatın
kuralları ve sevgiye düşkünlüğüm ve yüce Rabbime layık bir kul olmakla iştigal
anneme layık bir evlat olmak adına huzurla bazen kaygıyla korkarak yaşasam da
mutluluğum aslında sevgimde barınır.
Barınağım.
Bam telim.
Bağdaşık durduğum yel.
Bağışıklık sistemim.
Ve hayatla olan b/ağım.
Bazen her şeyden uzak ölümü
dilediğim.
Bazen mutluluk had safhada coşkumla
ve umutla direndiğim cihanın dehlizlerinden firar edip gök kubbeye
çıkarmışçasına kanatlandığım ve kucak açtığım aşkın İlahi Esintisinde hem
Rabbimle hem kendimle buluştuğum.
Sonlanmayan bir arayış ve de.
Sonlanmadan ömür ve hayallerim
solumdaki yangın sağımdaki kalem ve içinde yaşadığım kale duvarları.
Solan güne.
Salgın hüzne.
Sağanak iken içime yağdığım.
Sağalttığım acılarım.
Duyduğum şükür ve yüklendiğim sabır…
Ve ben bu kâinatta en çok Rabbime
layık bir kul olmak adına çabalamayı ve sevmeyi sevdim bir de evlat olmayı…
Ey, yüce Mevla’m Sen nelere kadirsin.
Tuttuğum yas ya da yaş.
Tutamağım hayata şairin de dediği
gibi…
Ve çıktığım basamaklar insanlığımın
doruğunda tüm hiçliğimle arkamı dahi kollamadan ilerlediğim minvalde seviyorum
ben semazen yüreğimle en çok da sevgiye ve İlahi Aşka pervane olmayı en yakıcı
güneş iken ruhumun feri ve en donanımlı yüreklere dokunmak belki de ve işte
neferi olduğum sevginin İlahi İzinde ilerlemek ne güzel ne de huzur verici.
Aşkın endamında.
Yakalandığım bu sağanakta.
Nasıl da aciz bir varlığım ve sadece
bir zerre bir nokta ve sonlanmayan hayallerim ve yazma aşkımla noktalamadan da
duygularımı üç noktalı kalemimle selamlıyorum koca kâinatı ve aş erdiğim huzura
kavuşmanın verdiği heyecan ve umut ve yaşama sevinci ile dolu olduğum kadar
hüzünlü kalbimi bilen ve beni koruyan Rabbime ve günüme şükürler olsun…