‘’Bir kuş gördüm gökyüzünde süzülen.
Sınırsızlığın içinde çocuksu bir heyecanla.
Oysa biz sınırsızı sınır bellemişiz kendimize.
Yakını uzak, görüleni görülmeyen
Yürek camına kalın perde çekmişiz sanki kör olmuş semâvâta.
Dile dökülemeyen hisler tozlu gönül raflarında yıllanmış.
Yıllanmış ama eskimemiş.’’(Alıntı)
Düşüme batan ince uçlu bir dikensin, geceden
firar eden elem kuşları bir batında doğan batıl ve atık ruhlar konçertosu
oysaki sevginin familyası bildim ben cihanı insan olabilmenin haysiyeti ile
sızan bir düş bir reçine ikna edemediğim kadar yorgun kuşları kuş cenneti
bellediğim kalbimin ayak sesinde saklı o iz gibi o izdiham.
Cenderesi hayatın kilden duvarlar kumdan
kaleler.
Rugan ayakkabısı çocuk kalmanın ilk şartı hala
masum halen içten ve sevecen bir bakışa hasret gönlün müptelası sevgi ikliminde
usulca seken kuş ayaklarım.
Rüzgârın seğirttiği bir öğleden sonrası vakit
kıyama durmanın tam vakti.
Azat edilesi hislerden dökülen kurşun gibi
namelerin can çekiştiği söylenmemiş şarkılar orkestrası.
Zemindeyim.
Zemheride.
Zerre kuşkum yok iken sevgimden…
Zennesiyim dünün zıpkın yemiş bir bülbül ama âşık
değil artık güle…
Gülün sağdıcı mevsim ilkbahar ve solumda yanan
şömine.
Kırgın ve kırık ayakları masanın üstü örtülü
hayaller ve hikâyeler belli ki tek ziyneti zihniyeti şairin müptelası şiirlerin
bir kör kuyudan tek tek çıkardığı imgeleri ve sevdikleri, başının tacı lakin…
Taşlanıyor da ruhu şairin ve kaleminin
nidalarında sürünüyor imgeler öncesinde ıssız sonrasında kalabalık bir masa
eşrafı kayıp ahkâm kesen hayaller ise tek reçetesi.
İzzeti ikram.
İzdihamdan arda kalan.
İnhisarında sarıklı düşlerin sararan hecelerin
kovuğundan firar eden düşlerin yabancısı sıvadıkça kollarına sığındığına sadık
bir kul kölesi olmadığı kadar dünyanın pembeleşen ufku ve şiirin yanaklarına
asılı üç beş damla gözyaşı.
İzahı var ya da yok dünyanın ve hislerinin
boca ettiği nemli sözcüklerin ederi var ya da yok lakin yoksunluğun ve
hiçliğinin tadını çıkarmakta şair varlığın ilk koşulu varsıl bir temada saklı
ayini ölüm öncesi gömdüğü sırlarını teslim ettiği kırık aynası evrenin:
parçalanmış duygular senfonisi her sözcük bir notaya denk düşen aldığı notların
neticesi sessizce yaşamanın müdavimi, sarkık gerdanında göğün ve ölgün bir
günün de hikâyesi.
Seyyah yürek.
Semazen hüküm.
Seğiren gözlerinde kuşların bir kuş
ürkekliğinde yaşamadığı kadar şair illa ki öğretecek sevebilmeyi sevdiğine
binaen sevildiğine emin olduğu kadar seyyanen rötuşladığı sözcüklerden bakaya
kalan bir fısıltı alabildiğine endamlı yokluğun değil acının şeceresinde saklı
şiirler ve var olmanın güncesi sevgiyle iştigal o devasa pencere kuş bakışı
yaşadığı kadar hayatı kuş misali uçuşan perde arkasında saklı bir misafir iken
ilham aşkla şerh düştüğü kadar ana ve anılarına sadık deli cesareti olduğunu
bile bile yazdıklarında saklı huzur yasak duyguların değil yaslandığı umudun hikâyesi
kor heceler düşerken gözlerinde şair ve düştüğü ne ki gözünden insanların ne de
olsa kalp gözünde göz göze geldiği melekler delalet yaşama sevincine ve umuduna
arka çıktığı kadar korudukları elbet masum bir kuşun bu dünyaya vedası.