‘’Ne kadınlar sevdim zaten yoktular…’’(Alıntı)
Zemheride saklısın, ey meftun şair yüreklerin de alıp
yürümüşken namı.
Ruhumun isinde saklı gönlünün pervasızlığı bense büyüttüğüm
kadar seni içimde ölmekle eş değer varlığından uzaklara serili düşlerim her
biri adeta nemli bir tuzak: seninle sensizliği yaşadığım kadar aldatıldığım.
Aldanışın kupürü.
Ölümün eş güdümlü mermisi iken yokluğunun zulmü.
Dağlar tepeler aşmadım ne de olsa yorulduğum yere köprüler
kurdu babam:
Bir matemi taşımadım sadece taş da taşımamışken kolum
yorulmamışken…
Şakıyandı iç sesim ne cüret ettiysem artık hem bülbül hem
güle öykündüm:
Neymiş efendim?
Nefsimi çocukken mi öldürdüm?
Taşkın mizaçlar cemiyeti…
Ezeli rekabetin benliği.
Esen rüzgârın beylik sitemleri.
Yokuş aşağı düşen sözcüklerim bazen sıfırladığım bazen tam
sayıya yuvarladığım ve yuvarlandığım kadar yuhalandığım.
Renklerin feryadıydı karanlığın ve
karanın adını çıkaran isyankâr yağmur bulutlarında saklıydı sevdam.
Aşkın hâkimiyeti…
Devre gezinen payidar olmasını
dilediğim masum duygular.
Ne şerh düşüyordum güne ne de
şerrinden sakınıyordum rüzgârın.
Şehir ise emre amade.
Devingen ruhum delişmen sözcüklerim
kaskatı kesilmiş bedenim istişare edeceğim kadar etmişken dünümü imtiyaz sahibi
kalemin hizmetlisi ve ölümcül güdülerin nefesimi kestiği.
Frapandı yaşam.
Firar edilesi bedenden.
Taşkın mizacı aşkın fevri özlemin boyut
değiştirdiği bir mekân.
Sarmalı duyguların.
Sancılı ölüm.
Sevdanın sarnıcı.
Göğün hâkimi kuşların vedasında saklı
şairin duasına eşlik eden nice rüya.
Tüysıklet iken kalem:
Ah, kalender meltem.
Matemin yazgısı mabedin yıkıldığı
gözlerin rengine denk düşen sözcüklerin feri ve zehirli bir iksir iken aşkın
kılık değiştiren meali.
Ümmetin duasına eşlik eden.
Umresi sözcüklerin ansızın firar
eden.
Ucube gölgeler.
Yetisi kayıp yetim kalem.
Yetemediğim kadar evrene yetilerin
azameti ölümün fevri çağrısı ve süklüm püklüm imgelerden başımı alıp da
gidemediğim şiirle diktiğim yüreğim şiirin gazabında şiirin sarnıcında:
Her hücrem her zerrem şiirle
yıkandığım şiire dolandığım şiirin nazında saklı niyazım.
Alametifarikası evrenin.
Ant içtiğim üstüne kutsal kitabın.
Arsız sevginin kırık tahtı yorgun
bahtı.
Düş mahkûmu.
Düşmanı gerçeklerin ve
yalıtılmışlığın zikrine denk düşen fikri iklimlerin.
İkircikli bazen.
Bazen ikileme düşen.
Kaygıların satır arası ne hikmete
sadık kaldığım hüzün denen martaval…
Bakınız, dikkatlice çatlayan ar
damarında şehrin sakinlerinin rütbesi iken aşk, şiirin ve de şaşkın şairin
apoletleri nasıl da dağılmışken ruhu sağa sola:
Afrası tafrası döngünün.
Zengin bir mahlasa dönüşen sözcükler
ziyneti evrenin, aşk düşkünü imgeler yastık altı şiirler yatıya kalan hüzün
yatsısı günün şairse yadsıyamadığı kadar kimliksiz bir rüştü ispatlamanın
gayreti ile başkaldıran düzene şiirden yana telaşı ve frapan imgeler arayışı.
Düşman başına kalemsiz geçen zaman.
Dostlar başına sevginin hicreti.
Az müsaade bana:
Kendimi bulup geleceğim yeniden.
Ne bilgiç ne kibirli ne de sıradan.
Kendimi bulduğumda da dinecek kavgam.
Az müsaade, baylar bayanlar…