Başlığa bakıp da eyvah demeyin sakın... Oturup bunca sayfayı yazacak halim yok ya...Ama yazan birini tanıyorum,yıllar öncesinde…
Önemli bir yeri vardır mektep hayatının yaşamımızda. İlkokul,orta okul,lise derken şanslı ise genç;ünüversite...Ben de o şanslı kişilerden kabul ediyorum kendimi.İlkokulun o tadı damağımızda sıcaklığını,ana,baba şefkatini aratmayan öğretmenlerini var mı unutabilen,sanmıyorum...Orta okul yılları ,ergenliğin ilk günleri,çevremizde başka hayatların da olduğunu algıladığımız,bir çok bilgi ile doldurulduğumuz ama gereksiz... Derken üç yılın ardından bambaşka ortam ve kişilerle dolu lise yılları...Koca koca adamlar,yetişkin kızlar;artık yaşamın içinde hemen sonrasını,gelecek kaygısını en derinden hisseden fertler...Şimdilerde bu kaygı da şekil değiştirdi.O da ayrı bir tartışma konusu.Hepsi birer yarış atı oldu...
Lise bittikten sonra imkanı olanlar vilayetlerde var olan dershanelere gider,biz gibiler ise alabildiğimiz bir üniversite hazırlık test kitabıyla hayvan otlatırken,işten arta kalan zamanlarda çalışarak hazırlanırdı…Yetmişli yıllardan bahsediyorum,size asır gibi gelen bu anlattıklarımda.Üniversiteye üçüncü yılımda ve ümitlerim tükenmişken girdim.
En ücra köşedeki de olsa... Atatürk Üniversitesi , Erzurum.Yıllar yılları kovaladı ve arkadaşlıklarımız dostluklarımız oldu,unutulmayan,kendini unutturmayan...Hele biri vardı ki can dost Hayri.Samsun Vezirköprülü olan bu arkadaşım,kardeşim işletme okuyordu.İkinci yılın sonunda bir dersi başaramadı ve okuldan atıldı.Öyle üzülmüştük ki;ağladım onu yolcu ederken.Aradan günler aylar geçti,bir haber yok can kardeşimden...Ne telefon ne mektup...
Birinci ayın sonuydu,İnci isimli bir kız arkadaşımla yolda karşılaştık,yurt yolunda.Seni postacı arıyordu, dedi .
Hayırdır,dedim ve hızlı hızlı yurda geldim.Postacıyı yurtta,çıkmak üzereyken yakaladım.Büyükçe bir zarf ve epeyce kabarık,uzattı.Yüzüme gülerek (Haydi şanslı çocuk)diyip zarfı verdi.Anlayamadım önce… zarf ne idi,kimden geliyordu.
Üzerinde sadece dostun yazıyordu. Hızla zarfı aldım ve odama çıktım.İçimde garip bir heyecan vardı.Mektubu açınca anladım ki bir aydır haber alamadığım can dostum Hayri’den geliyordu.Mektubu bir çırpıda okumak için uğraştıkça yeni sayfalar önüme geliyordu.Neler yoktu ki mektupta;özlem,beklentiler,çekilen acılar ve dostluk...En ilginci de nedir biliyor musunuz? Mektubun sonunda--Gözlerinin kapandığını hissediyorum, uyu dostum-- diyordu. Gerçekten mektubun sonunu okurken artık gözlerim kapanıyor, uyuyordum,Otuz beş sayfalık bu mektubu okurken...Okuyan bir Allahın kulu da demedi ki; İyi de hocam nerde bu mektubun içeriği.Evet dostlar bu mektup hatıralarıyla birlikte,satır satır içimde...Şöyle başlıyordu;

Gardaş,(SAYFA 1)

Bu mektubu yazmakla yazmamak arasında gidip geldim günlerce. Yazmak istedim, çünkü sen tek dostum, Erzurum’un soğuğunu dostluğunla yok eden gardaşıma vefasızlık edemezdim. Biliyorum bir aydır hep beni düşündün.Giderken ben geride sen gözü yaşlıydın.Ben de ağladım gardaş hem de elinden oyuncağı alınmış bir masum gibi.Utandım,göz yaşlarımı içime akıttım.Otobüsün her durağında molalarda,lavaboda geçti saatlerim.Ama nafile,bu yaşamın gerçeği...Elbet bir gün ayrılacaktık,ama şimdi kendimi sorguluyorum.Böyle olmak zorunda mıydı?
Sakın ha dostum bu sitemlerime bakıp da seni suçladığımı sanma... Ben yaşama,yaşamın bize oynadığı bu alçakça oyuna kızıyorum.Hatırlıyor musun son hakkımı da kaybettiğim ,sınavı veremediğim günü.İşte o gün her şey bitmişti benim için.Kararlıydım,dönmeyecektim boynu bükük baba ocağına...Ne derdi ailem çevreye,insanlara…Nasıl bakardım onların yüzüne?
Böyle dönmektense,tabut içinde dönmek evladır dedim kendimce bir karar verdim.Yurdun beşinci katından kendimi aşağı atacaktım.Bunu yapabilmek içinse ya hap almalıydım ya da iyice içip zilzurna sarhoş olmalıydım.Seni alet ettim bu kötü emelime.
Galiba sen de o gün biricik aşkın Hülya’yı kaybetmiştin.Sen de benden beter acı çekiyordun.Seninki aşk acısı benimki utanç...
Cafe-79’ da gecenin geç vaktine kadar kafaları çektik.Ben ondan sonrasını hatırlamıyorum.Galiba bir dolmuş çağırmışsın,yurt yönetimiyle de aran iyi olduğu için girmişiz yurda.Sabaha kadar başımda nöbet tutmuşsun bu deli oğlan kendine zarar verir diye.
Kendi acısını unutup benim acımla kavrulan can dostum...ben hiç seni unutur muyum?

( Otuz Beş Sayfalık Mektup başlıklı yazı Lütuf VELİ tarafından 12.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu