Tarihteki belli başlı küresel felaketleri sıralarsak:
- Haçlı seferleri başladı ve bitti.
-Moğol istilası başladı ve bitti.
-Avrupa’da din/mezhep savaşları, kilisenin toplum üzerindeki
baskısı; mücadele/savaş ve toplumsal kazanımlarla kırıldı.
-Firavun, Nemrut vb. krallar yaşadı öldü, belirgin bir
ideoloji devredemedi.
-Hitler'in arı ırk / faşizm sevdası başladı/genişledi/durduruldu
ve yavaşladı.
-Dünya savaşları, başladı ve bitti.
-Sovyetler'in kan ve gözyaşına neden olan; yayılması
frenlendi.
-Darbeler, ihtilaller; tarihsel süreç içerisinde, acılar,
izler bıraksa da sürdürülebilir bir öngörü olarak,
zihinlerde genel bir kabul görmemiştir.
-Kapitalizm ve emperyalizm için, kısmen denge unsurları,
alternatifler geliştirildi.
-Bilim ve siyasi açılımlar da; din istismarı gibi, çıkar
amaçlı tedavüle sunulduğu dönemler oldu.
Bu durumu, Terry Eagleton, şu cümlesiyle çok güzel
özetler: “Din gibi bilimin de önemli bir bölümü, ulusal ötesi şirketlerin ve
askeri-endüstriyel kompleksin uysal aracı olarak kendi devrimci kökenlerine
ihanet etmiştir. Fakat bu bizi onun özgürleştirici tarihini unutmaya
itmemelidir.”
Fakaaat:
Yezit'in Kerbela vahşetiyle başlayıp; günümüze
kadar, renk, kabuk ve yön değiştirerek, çeşitlenerek, yoğunluğunu artırarak
devam eden, dinin siyasallaşması, din istismarı, bilim ve düşünce düşmanlığı,
bir türlü çağın dışına atılamamıştır. Kocaman bir coğrafya; bu kırılmanın
etkisiyle geri bırakılmıştır.
Ahlaksızlığın, despotluğun, saltanatın, kalleşliğin,
sinsiliğin, çok yüzlülüğün, yüzsüzlüğün, fakirliğin, mandacılığın,
güvensizliğin, ayrışmanın ana kaynağı burasıdır. Dini inancı olmayanları
tehlike görenler; bu tür istismar/cehalet ve gafletlerini gizlemek için basit
bir savunma geliştirirler hep. Arzu edilmeyen sonucun nedensellik bağını,
ahmakça başka yöne saptırırlar.
“Ebu Leheb ölmedi, Ebu Cehil kıtalar dolaşıyor” diyordu
Arif Nihat Asya bir şiirinde. Evet onlar kapkara renkli bayrağını, Yezit’e
devretti ve aynı ekol, kılıf ve yöntem değiştirerek icraatlarına günümüzde de devam
etmektedirler.
Diyeceksiniz ki; “Küresel güçlerin, hırsızın hiç mi suçu
yok?”
Onlara bu imkânları, kendi irademizle sunmasaydık, bu
soruyu da sormaya gerek kalmayacaktı.
1580 yılında, bilimsel gözlem amacıyla yapılan Takiyüddin'in
Rasathanesi’sini fetva ile topa tutarak yıkarsan; “bilim ve teknolojinin
yanındayız” diyemezsin. Gün gelir seni de topa tutarlar.
Hattatlar işsiz kalmasın, kontrolsüz kitap basılmasın
diye, matbaa icadı ile 300 yıl sonra tanışırsan, sonra da sınırlı ve kısıtlı
sayıda kitap basarsan; “bizi cahil bıraktılar” demeye hakkınız olmaz.
“El-Kindi, Harezmi, İbni Rüşd, İbni Haldun, İbni Sina” ve
diğer düşünürleri; düşünme/sorgulama/ felsefe ve mantıkla hayata anlam katma
çabalarını “kafirlik alameti” diyerek engellersen, kitaplarını yakarsan, gözünü
kör edersen; “bizi geri, cahil ve köle yaptılar” demeye hakkınız ve şansınız
olmaz.
Şunu da belirtelim, demokrasilerde bunu söyleme özgürlüğünüz de var. Ama cevabına
da katlanmalısınız.
“Soyu, sopu inancı; bir insanın iç çamaşırı gibidir.
Bunlarla toplum içinde dolaşılmaz ki. Üzerinde bir kişilik olmalıdır.” Diyen Prof.
Dr. Hayrettin Ökçesiz, ne kadar tutarlı/mantıklı bir gözlemde bulunmuş
değil mi?
Çözüm önerisi: inanç atmosferini; bilim, felsefe, akıl,
mantık, demokrasi, özgürlük ve laiklik ile barıştırabilmektir. Yaşamın doğal
akışına, holistik (bütüncül)bakışa uyumlu; birlikte yaşam medeniyeti geliştirip
uygulamaktır. Bilim/din/felsefe/siyaset; tüm doğallığı, sürdürülebilirliği ve
genelliğiyle toplumla buluşabildiğinde yaşam alanımız genişler. Yoksa 1500 yıl önceki
olayları tartışırken; ekmeğimizi, irademizi, bilincimizi, özgürlüğümüzü,
özgünlüğümüzü çalanları tespit etmeye zaman kalmaz. Zaten tiyatro senaryosu
böyle kurgulandığından, diğerlerinin de figüran olması arzulanıyor.
Bize düşen, bildiğimizi, fikrimizi, beklentimizi,
önerilerimizi paylaşmak. Cevabı, itirazı olanlar varsa, benzer nitelikte, dilde
ve içerikte olursa dikkate alınır.
Samsun, 08.11.2022
Ali Rıza MALKOÇ
arm.web.tr